28 Aralık 2009

La Liga' nın Genç Yetenekleri


Iker Muniain:
Atletic Bilbao forması ile resmi bir maça çıkan en genç futbolcu ünvanını kazandı bu sezon başında. Dahası, 16 yıl ve 289 günlükken Valladolid' e attığı golle La Liga tarihinde gol atan en genç futbolcu oldu. Yaşına göre kendine güveni ve soğukkanlılığı şaşırtıcı derecede yüksek.


Edu Ramos:

Malaga'nın defansif ortasaha oyuncusu ilk maçına 6. haftada Xerez karşısında çıktı. Gösterdiği gelişim, İspanya U-17 takımı ile katıldığı dünya şampiyonasında dizinden geçirdiği ağır sakatlıkla sekteye uğradı.

Lacruz Coscolin KEVIN:
Şu an Zaragoza B takımında. sezonun ilk haftalarında Sevilla ve Valladolid karşılaşmalarında forma şansı buldu. İspanya U-17 takımı ile dünya şampiyonasındaydı o da. Uznun adımları ve tahmin edilemezliği ile bir sağ taraf oyucusu.



Jorge Resurrecion Merodio "Koke"
Atletico madrid'in ispanya U-17 takımıyla göz dolduran oyuncusu. defansif orta saha görevi yapıyor. İleride takım için önemli bir isim olabilir.

Sergio Gontán Gallardo "Keko"
Adından da anlaşılacağı gibi Koke'nin ekürisi. Atetico Madrid'in ortasaha oyuncusu. Ligede ilk kez bu sezon forma giydi, kupada ise önceki sezon bu şansı elde etmiş. İspanya'da tüm alt kategorilerde savaşan yapısı ve yeteneği ile parlamıştı. Teknik direktör Quique Flores onu sıkışan oyunlarda kullanarak enerjisinden faydalanmak isteyebilir.



Sergio Canales
Geçen sezondan itibaren Santander takımında forma şansı bulmaya başladı. İlk harika maçı Bernabeu'daki Real Madrid maçıydı ve ofsayt olmayan bir pozisyonda attığı gol iptal edildi. Budnan birkaç hafta sonra da Espanyol maçında 2 gol birden atarak harika bir performans ortaya koydu.

David De Gea
Asejo'nun U-20 dünya şampiyonasına gitmesi ve Roberto'nnun sakatlanmasının ardından forma şansı buldu. Zaragoza karşısında maçın kahramanıydı ve bir de penaltı kurtardı. şampiyonlar liginde de porto'ya karşı kaleyi korudu.

Marcos Alonso Mendoza
Real Madrid'in altyapısından yetişme. sol bek. Pepe'nin sakatlığı ona A takımın kapısını açtı.

Aurtenetxe Borde

Sağ ayaklı bir defans oyuncusu. Atletic Bilbao teknik direktörü Chaparros, UEFA Avrupa Ligi'nde Werder Bremen karşısında ona forma şansı verdi.



Marc Muniesa
Defansın ortasında oynuyor. Geçen sezon Nou Camp'ta Osasuna karşısında forma şansı bulmasına rağmen kırmızı kart görerek oyundan atılmıştı. Roma'daki şampiyonlar ligi maçında da kadroda yer alıyordu.


Ha, şimdi derseniz ki "Hocam bu adamlardan herhangi birini oturup seyrettin mi?". "Hayır" derim. Ben sadece AS gazetesinde çıkan bir yazıyı buraya taşımaya çalıştım.

27 Aralık 2009

Kal Bu Sene!

26 Aralık 2009

Gattuso'lu Totti'li Vodafone Reklamı



Kamera arkası görüntülerinden kısa bir bölüm.

Yılmaz Vural ve Steve Bruce

Yılmaz Vural'ın 3 büyüklerin başına yabancı teknik direktör getirilmesine, kendinin görmezden gelinmesine açtığı savaşın yankıları yeni yeni azalıyor. Benzeri bir durum İngiltere'de gerçekleşti. Bildiğiniz gibi Manchester City yönetimi geçtiğimiz hafta Mark Hughes'i görevden alıp, yerine Roberto Mancini'yi getirdi. Bununla ilgili sorulan bir soruya Steve Bruce 'İngiliz hocalara daha fazla şans verilmesi lazım. Büyük takımlardaki görevlere yabancı hocalar getiriliyor. İngiliz hocalara ise şöyle bir bakılıp geçiliyor' demiş ve eklemiş: 'Türkiye'de de durum böyle. 3 büyükler yabancı hocalardan yana tavır koyuyorlar. Mesela Yılmaz Vural diye bir hoca var, bana kalırsa Mourinho'dan hiçbir eksiği yok'

"Ve eklemiş" kısmından sonrasını ben salladım tabii ki.

25 Aralık 2009

Gol Krallıkları

Almanya:

1. Stefan Kießling (Bayer Leverkusen) -> 12 gol
2. Lucas Barrios (Borussia Dortmund) -> 9 gol
3. Mario Gomez (Bayern Münih) -> 8 gol
3. Kevin Kuranyi (Schalke 04) -> 8 gol
5. Edin Dzeko (Wolfsburg) -> 7 gol

İngiltere:

1. Jermaine Defoe (Tottenham Hotspur) -> 13 gol
1. Didier Drogba (Chelsea) -> 13 gol
3. Wayne Rooney (Manchester United) -> 12 gol
4. Fernando Torres (Liverpool) -> 11 gol
5. Darren Bent (Sunderland) -> 10 gol
5. Louis Saha (Everton) -> 10 gol

Fransa:

1. Gervinho (LOSC Lille Métropole) -> 11 gol
2. Nene (AS Monaco FC) -> 10 gol
3. Pierre-Alain Frau (LOSC Lille Métropole) -> 9 gol
4. Kévin Gameiro (FC Lorient) -> 8 gol
4. Asamoah Gyan (Stade Rennais FC) -> 8 gol
4. Lisandro Lopez (Olympique Lyonnais) -> 8 gol

İspanya:

1. David Villa (Valencia) -> 12 gol
2. Zlatan İbrahimovic (Barcelona) -> 11 gol
3. Soldado (Getafe) -> 10 gol
3. Higuain (Real Madrid) -> 10 gol
4. Lionel Messi (Barcelona) -> 9 gol

İtalya:

1. Di Natale (Udinese) -> 11 gol
2. Diego Milito (İnter) -> 10 gol
3. Francesco Totti (Roma) -> 9 gol
4. Pazzini (Sampdoria) -> 8 gol
4. Matri (Cagliari) -> 8 gol

Hollanda:

1. Luis Suarez (Ajax) -> 18 gol
2. Bryan Ruiz (Twente) -> 13 gol
3. Mads Junker (Roda JC) -> 9 gol
4. Ola Toivonen (PSV) -> 8 gol
5. Balázs Dzsudzsák (PSV) -> 8 gol

İskoçya:

1. Kris Boyd (Rangers) -> 13 gol
2. Kenny Miller (Rangers) -> 10 gol
3. Scott McDonald (Celtic) -> 9 gol
4. Antony Stokes (Hibernian) -> 8 gol
5. Georgios Samaras (Celtic) -> 7 gol
5. Lukas Jutkiewicz (Motherwell) -> 7 gol

Türkiye:

1. Ariza Makukula (Kayserispor) -> 13 gol
2. Harry Kewell (Galatasaray) -> 9 gol
2. Julio Cesar De Souza (Gaziantepspor) ->9 gol
3. Andre Moritz (Kasımpaşa) -> 7 gol
3. Shabani Nonda (Galatasaray) -> 7 gol

Afrika Kupasına gidenler (Premier Lig)

Afrika kupası oldum olası takımların başını ağrıtmıştır. Bu sezon da öyle olacak şüphesiz. Premier Lig'den Afrika Kupası'na katılacak oyuncular şu şekilde:

Arsenal: Emmanuel Eboué (Ivory Coast), Alex Song (Cameroon)

Aston Villa
: Moustapha Salifou (Togo)

Bolton Wanderers: Danny Shittu (Nigeria)

Burnley: André Bikey (Cameroon)

Chelsea
: Didier Drogba (Ivory Coast), Michael Essien (Ghana), Salomon Kalou (Ivory Coast), John Obi Mikel (Nigeria)

Everton: Aiyegbeni Yakubu, Joseph Yobo (both Nigeria)

Fulham
: John Pantsil (Ghana), Dickson Etuhu (Nigeria)

Hull
: Daniel Cousin (Gabon), Seyi Olofinjana (Nigeria)

Manchester City: Kolo Touré (Ivory Coast), Emmanuel Adebayor (Togo)

Portsmouth: Nadir Belhadj, Hassan Yebda (both Algeria), John Utaka, Nwankwo Kanu (both Nigeria), Aruna Dindane (Ivory Coast)

Stoke City: Mamady Sidibe (Mali)

Sunderland
: John Mensah (Ghana)

Tottenham Hotspur: Benoît Assou-Ekotto (Cameroon)

Wigan Athletic
: Richard Kingson (Ghana)

En çok etkilenecek takım Chelsea ve Portsmouth. Tottenham'da Bassong'un çağırılmaması Londra'da bayram havası yaşattı.
Aynı zamanda kimi genç oyuncular için parlama şansı olacak bu turnuva. Tottenham'dan Gareth Bale, Arsenal'den Aaron Ramsey ve Chelsea'den Daniel Sturridge kendilerini ispatlamak için sahada olacaklar.

Balotelli ve Mancini

Bir diğer transfer haberi de Manchester City'den. Takımın başına getirilen Mancini transfer listesini önceden hazırlayıp da gelmiş sanırım. Listede Balotelli de var. Moratti ise Mancini'nin City için çok iyi bir transfer olduğunu söyleyip, ocak ayında Balotelli'yi satmayacaklarını ifade etmiş. Söz konusu City olunca transferin hikayesi burada bitmez. Onlara göre 'Herkesin bir fiyatı vardır'. Bekleyip görelim.

Nadir Belhadj Tottenham'a?

Harry Redknapp eski öğrencilerine kafayı takmış durumda. Belki de Portsmouth'u zayıflatmak/zengin etmek istiyor kim bilir. Sıradaki isim Nadir Belhadj. 82 doğumlu sol bek ve sol açıkta oynayabiliyor. Portsmouth'un içinde bulunduğu finansal kriz göz önüne alınırsa satmamak gibi bir düşünceleri olamaz. Harry Redknapp'in sene başından beri söylediği bir şey var; 'Oyuncu almak için birilerini satmamız lazım'. Transfer için tek engel bu gözüküyor. Bunu aşmak için de Pavlyuchenko veya Bentley satılacak. Pavlyuchenko Türkiye'ye gelir mi acaba?

24 Aralık 2009

Kelâmıkibar #11

"Even Jesus Christ wasn't liked by everyone. What hope is there for me?"
Jose Mourinho

Fulham - Tottenham Hotspur #1

Fulham geçen hafta Manchester United'ı 3-0 yenerek gazeteler ve internet sitelerinde kendine ayrılan kısmı oldukça genişletti. Yine zorlu bir ekiple karşılaşıyorlar. Harry Redknapp yönetiminde git gide daha fazla forma giren Tottenham deplasmanda puan arayacak. Maç öncesinde blogumuzda adet olduğu üzre biraz bilgi verelim:

● Maçın biletleri şimdiden tükendi.

● Fulham'da Simon Davies, Andy Johnson ve Diomansy Kamara'nın sakatlıkları var fakat oynayıp oynamayacakları henüz belli değil. Ki-Hyeon ise kesin forma giyemeyecek.

● Tottenham'da Ledley King'in sakatlığı var. Bir ihtimal oynayabilecek fakat Harry Redknapp'in dizindeki sakatlıktan dolayı uzun vadede faydalanmak için oynatmak istemeyeceğini düşünüyorum. Onun dışında David Bentley, Carlo Cudicini ve Jonathan Wootgate sakatlıkları nedeniyle forma giyemeyecek. Modric'in de oynayabileceği açıklandı resmi siteden. Özledik vallahi.

● Tottenham ve Fulham 68 kez karşı karşıya geldiler. Bu maçların 33'ünü Tottenham, 11'ini Fulham kazandı. Bu ezici üstünlüğe rağmen Spurs son 7 maçın yanlızca 1'inden galibiyetle ayrılabildi.

● İngilizlerde boxing day diye bir kavram varmış. Ben yeni öğreniyorum. Chrismas'ın ertesi gününe tekabül ediyormuş ve tatilmiş. Tottenham ve Fulham bu 'boxing day' olarak tabir edilen günde ard arda 3. kez karşılaşıyorlarmış. Bundan önceki iki maç White Hart Lane'de oynanmış. Gelenek haline gelecek sanırım bu maçlar. Ayrıca bu boxing day'de Fulham son 5 yılda sadece bir kez puan alabilmiş, o da 0-0 sona eren Tottenham karşılaşması. Tottenham'da ise durum daha parlak. Son 5 yılda sadece Fulham'a puan kaybetmişler.

● Fulham oynadığı son 8 Londra derbisinden puan çıkarmayı başaramamış. Kazandığı son derbi 2-1 biten Tottenham karşılaşması. Bela mısınız olm?

● Tottenham son 2 Londra derbisini gol atamadan kaybetti. (Chelsea ve Arsenal maçları)
Tottenham en son 2005-2006 sezonunun başında 3 maç arka arkaya gol yememeyi başardı.

● Fulham'ın en golcü ismi 6'sı ligde olmak üzere 10 gol atan Zamora. Onu 5'i ligde olmak üzere 6 golle Dempsey takip ediyor. Tottenham'da ise en golcü isim, aynı zamanda Premier Lig'in en golcü ismi Jermaine Defoe. Ligde 12, toplamda 13 golü var bu sezon. Crouch ise 4'ü ligde olmak üzere 8 golle onun biraz uzağında.

● Tottenham'ın 11'i muhtemelen; Gomes, Assou-Ekotto, Bassong, Dawson, Charlie, Lennon, Huddlestone, Palacios, Kranjcar, Defoe, Crouch. Gel gelelim Assou-Ekotto'nun yerine Gareth Bale'in, Palacios'un yerine de Jermaine Jenas'ın oynayabileceğini düşünüyorum ben.

● Fulham'ın 11'i ise muhtemelen; Schwarzer, Konchesky, Hangeland, Hughes, Paintsil, Duff, Murphy, Baird, Dempsey, Gera, Zamora.

File sırt çiğnetmek?

-Heh işte tam orası ağrıyo.

Dikkat çekici bir şey daha var fotoğrafta, o da arkadaki filin üstündeki koltuk! Fil? Koltuk? Bambaşkaymışsınız.

17 Aralık 2009

Tottenham: 3 - Manchester City: 0

İlk 4 rüyasını ve Adebayor'dan ne kadar nefret ettiğimi hatırlattı bu maç. Dawson'ın elle aldığı top penaltı. Kranjcar'ın golü çok güzel.

Bu sene o sene mi?

15 Aralık 2009

Marina Stadyumu

Dünya'nın en ilginç stadyumlarından biri. Singapur'da

13 Aralık 2009

Futbol Aşkı #3

05 Aralık 2009

Moyes & Terim & Faruk

Everton defansı sakatlık nedeniyle çökmüş durumda. Jagielka, Phil Neville, Yobo ve Distin önümüzdeki maçta forma giyemeyecek. Buna dikkat çeken Everton menejeri David Moyes, 'Belki ben oynarım defansta' diye espri yapmış. Moyes sanırım futbolculuk döneminde de defansın ortasında oynuyordu. İster istemez Fatih Terim'in devre arası fırçasından bir kuple geliyor akla.

"Adam kovalamak yok. Orta sahada pas serbest. E ben de oynarım öyle orda!"

Bir de bizim mağara adamı Faruk'un oyuna girişi geliyor aklıma. Hani şu sigarayı atıp, 4. hakemin yanına gittiği. Hey yavrum hey...

Yok Artık Lebron!


Yanındaki arkadaşın tepkiye bakılırsa içi çürümüş Lebron James'in. Bi' de pis pis sırıtıyor.

03 Aralık 2009

GS - Panathinaikos

UEFA Avrupa Ligi F grubundaki 5. maçımızda Panathinaikos'u Ali Sami Yen'de ağırlıyoruz. Geçen sezon da bir Yunan takımı Olympiakos'u Kewell'ın kafa golüyle devirmiştik. Bu maçta da yenilmemiz durumunda grup liderliğimiz devam edecek. İçerdeki Sturm Graz maçında 2 puan kaybetmeseydik çok daha rahat çıkabilirdik bu maça. Son haftalardaki GS performansı soru işaretleri yaratsa da avrupa kupalarındaki anlayış grup liderliğini garantileyeceğimiz bir maç olacağını gösteriyor (inşallah).
Bu sezonki 11. avrupa kupası maçımız ve bu maçlarda 30 gol atıp sadece 6 gol yedik. En golcü oyuncumuz da attığı 7 golle Nonda. Daha detaylı bilgiler için tıklayınız.

Twente 0-1 Fenerbahçe

Avrupa kupalarında ülke punaı sıralamasında çekiştiğimiz Hollanda'nın lig lideri takımını deplasmanda yenmeyi başardı Fenerbahçe. Bu sonuçla son maçlar öncesi grupta liderliğini de garantileyerek önemli bir avantaj elde etti. İlk maçta Saracoğlu'nda Twente'ye 2-1 kaybettikten sonra grup liderliği için pek umut yoktu bende ama sonra Twente gitti önce kendi sahasında Steaua Bükreş ile berabere kaldı sonra da Sheriff deplasmanında mağlup oldu ve elindeki avantajı yitirdi. Hollanda liginde en üstte olmak belki de Avrupa ligini biraz arka plana atmış olabilir.

Maça gelirsek maçı değil ama sonrasında geniş özeti izledim. Bir sürü önemli pozisyon vardı. çizgiden çıkartılan , direkten dönen toplar falan.. belli ki maçı Twente de koparıp alabilirmiş. Bakalım Daum'un bundan sonraki avrupa macerası nasıl devam edecek?

02 Aralık 2009

Resmi site üzerinden taraftara küfür etmek

Messi'li, Gerrard'lı, Lampard'lı kadrosuyla Tokatspor...
Tevez'li, Iniesta'lı, Drogba'lı kadrosuyla Altay...
Bu iki takımı Şükrü Saracoğlu'nda canlı olarak izleyebilirsiniz. Hem de 44 TL ile 215TL arasında değişen fiyatlarla. Haydi ne duruyorsunuz? Gık çıkarmadan alın biletleri...

Yazıklar olsun!

30 Kasım 2009

Manchester United - Tottenham

Carling Cup çeyrek final karşılaşması yarın Manchester United ile Tottenham arasında Old Trafford'da oynanacak. Geçtiğimiz sezon bu iki takım finalde karşı karşıya gelmişlerdi. Penaltılara giden maçın sonunda kupayı Manchester United kazanmıştı. United'ın penaltılarını Giggs, Tevez, Ronaldo ve Anderson gole çevirmişti. Tottenham'ın penaltılarında ise Corluka atmış O'Hara ve Bentley kaçırmıştı. O'Hara penaltı atışları sonrasında gözyaşlarını tutamamıştı.

Tottenham'ın Manchester United'ı uzun zamandır yenemediğinden bahsetmiştim. En son Old Trafford'ta yaklaşık 20 yıl kadar önce Gary Lineker'in golüyle kazanmışlar.

İki takım şimdiye kadar 170 kez karşılaşmış. Bu maçların 79'unu Manchester, 46'sını Tottenham kazanmış. 45 maç ise berabere bitmiş. Ezici bir üstünlük. United ayrıca son 20 lig+kupa maçında Tottenham'a yenilmiyor. Bu maçların 15'ini kazandılar, geriye kalan 5 maç berabere bitti. Bu istatistik Tottenham'ın 2001'de White Hart Lane'de 3-1 kazandığı maçı kapsamıyor.

Manchester United bu kupayı daha önce 3 kez kazandı. Üçünü de kazanırken takımın başında Sir Alex Ferguson vardı. Ayrıca bu kupada yedikleri son gol geçen sezon yarı finalde Derby'nin attığı goldü.

Tottenham ise son 15 Carling Cup maçında sadece 1 kez yenildi. Bu kupayı 4 kez kazanıp, 3 kez de finalde kaybettiler. Harry Redknapp'in bu kupadaki en büyük başarısı geçen sezon Tottenham ile ikinci olmasıydı.

Peter Crouch 4 golle şimdilik kupanın en fazla gol atan oyuncusu. Bu maçta forma giyer mi bilemiyorum. Harry Redknapp kadroda değişiklik yapmayı düşündüğünü, antremanda çok çalışan isimlere şans verip, bazı oyuncuları dinlendirmek istediğini söylemiş. Kesin olan Ledley King'in bu maçta da oynayamayacağı. Kadrolar yarın netleşir, ona göre bir not düşerim buraya.

Bu arada maçı Kanal A yayınlayacak. Premier Lig'e, Carling Cup'a ve hatta FA Cup'a hasret kalmış arkadaşlar kaçırmasın. Bu güzel ligi şifreli yayınlayanlara da... Neyse bir şey demiyorum. Maç TSİ 22:00'da oynanacak. Yarınki bir diğer karşılaşma Portsmouth ile Aston Villa arasında oynanacak.

El Clasico'nun Ardından

+ İkerciğim ha bu dürbünü al yeğenim, artık bizi dikiz aynasından göremeyeceksin haa..

O an #2

Franco Di Santo topa yetişmeye çalışırken... (Resmin üstüne tıklamak faydalı bir şeydir.)

Geçmiş olsun Benzema

Futbolcuların trafik kazası haberleri arka arkaya gelmeye başladı. Marca'nın haberine göre Benzema Barcelona maçından sonra eve giderken kaza yapmış. Sanırım bariyerlere çarpmış. Aracında ciddi hasar olmasına rağmen Benzema'ya bir şey olmamış. Tekrardan geçmiş olsun.

Stefan Kießling

Bundesliga'da 14 hafta sona erdi. Gol krallığında ilk sıradaki isim 12 golle Stefan Kießling. Leverkusen'in bu sezon attığı gol sayısı 30. Werder Bremen 31 golle en fazla gol atan takım. Her neyse geçtiğimiz hafta Leverkusen'in Stuttgart'ı 4-0 yendiği maçta hat-trick yaptı. Bu sezonun Edin Dzeko'su Kießling mi acaba?

Pavlyuchenko Roma'ya mı?

Tottenham'ın mutsuz ve formsuz ismi Pavlyuchenko. Geçtiğimiz sezon da oynayamadığı için mutsuzdu. Bu mutsuzluğu ilk 11'de başladığı bir maçta oyundan alınınca tavan yaptı. Hocasının elini sıkmadan, kulübeye uğramadan soyunma odasına gitti. Her ne kadar özür dilediyse ve yaptığı hareketin hocasına yönelik olmadığını, kendine kızdığını söylese de Harry Redknapp ile aralarına kara kedi girdi bir kere. Roma teklif yapmış. Pavlyuchenko şimdi kulübünden Roma ile görüşebilmek için izin bekliyor. Forvet ihtiyacı ortada olan bir takıma gitmek beklentilerin büyümesi demek. Uzun süredir adam gibi forma şansı bulamadığı göz önüne alınırsa, üstündeki baskıyı kaldırabilir mi giderse? Bunu zaman gösterecek.

FA Cup eşleşmeleri

Tottenham Hotspur v Peterborough United
Brentford v Doncaster
Middlesbrough v Manchester City
Stoke v York
Notts County v Forest Green
Huddersfield v West Brom
Sheffield United v QPR
MK Dons v Burnley
Chelsea v Watford
Nottingham Forest v Birmingham City
Preston v Colchester
West Ham v Arsenal
Villa v Blackburn
Portsmouth v Coventry
Sunderland v Oxford United
Wigan v Hull
Everton v Carlisle
Sheffield Wednesday v Palace
Tranmere v Wolves
Blackpool v Ipswich
Fulham v Swindon
Stockport/Torquay v Brighton
Scunthorpe v Barnsley
Southampton v Rotherham/Luton
Bristol City v Cardiff
Reading v Liverpool
Staines/Millwall v Derby
Plymouth v Newcastle
Leicester v Swansea
Bolton v Lincoln
Accrington Stanley/Barnet v Gillingham
Manchester United v Kettering/Leeds

West Ham - Arsenal eşleşmesi dikkat çekici. Aston Villa - Blackburn eşleşmesi de iyi olmuş.

Aston Villa: 1 Tottenham:1

Öncelikle burada maça ait bir kaç istatistik vermiştim. Tekrar göz atmakta fayda olabilir. Fenerbahçe - Kasımpaşa maçını izlediğim için, Tottenham'ın maçını izleyememiştim. Sağolsun bir arkadaş tüm maçı atmış rapide, bu sayede izleyip yorum yapabiliyorum.

Harry Redknapp yaklaşık olarak tahmin ettiğim 11'le başladı maça. Ben Dawson'ı kesip Bassong'u oynatabilir demiştim ama Woodgate sakatlığı yüzünden kadroda yer alamayınca, onun yerine Bassong'u oynattı. Aston Villa'da ise tahmin ettiğim kadroda Warnock yerine Beye, Sidwell yerine Reo-Coker oynadı. Beye ve Bassong hatırlayacağınız gibi geçtiğimiz sezon Newcastle United'ta birlikte oynamışlardı.

Daha önceki yazılarımda Dawson'a güvenmediğimi, her an hata yapabilecek biçimde oynadığını söylemiştim. Maçın henüz 55. saniyesinde saçma sapan işler yapmaya kalkıştı ve başarılı olamadı. Allah'tan golle sonuçlanan bir atak olmadı.10. dakikada Aston Villa'nın golü kornerden geldi. Milner ön direğe kesti topu. Cuellar kafayı vurdu. Ön direkte Assou-Ekotto omzuyla çıkardı topu. Palacios'un marke ettiği Agbonlahor, neredeyse onu da kaleye sokup golünü atacaktı. Bu sezonki 8. golü oldu bu.

20. dakikada Tottenham gole çok yaklaştı. Defoe'nin şutu kaleciden dönüp Dawson'ın önüne düştü. Onun şutunu çizgiden Cuellar çıkardı. İlk yarıda Kranjcar'ın bir şutu dışında maçta pek bir pozisyon olmadı. İki takımda birbirine üstünlük kurmaya çalışsa da başarılı olamadılar. Aston Villa defansında Cuellar'ın etkili oyunu Tottenham forvetlerinin pozisyon yakalamasını zorlaştırıyor. Villa'nın önde olması biraz daha defansif oynamalarına sebep oluyor. Orta sahalarının etkili oyunuyla da Tottenham orta sahasının servis yapmasını zorlaştırıyor. Özellikle Luke Young, Aaron Lennon'a çok yakın oynayıp pozisyon yaratmasına engel oluyor.

İkinci yarıda Tottenham üstün olan taraf. Daha rahat oyun kurup, daha rahat Villa'nın üstüne gidebiliyorlar. Kranjcar'ın uzaktan şutları ve Crouch'un hava toplarındaki etkinliği tehlike yaratıyor. Şaşırdığım bir konu Dawson'ın maçın başındaki pozisyondan itibaren hatasız oynuyor oluşu. 73. dakikada Defoe topu elle düzeltip ağlara gönderdi ama hakem bunu gördüğü için golü vermedi. Gayet açık bir pozisyondu. 76. dakikada ise Tottenham'ın golü geldi. Hem de Dawson'dan! Golü atınca yakın çekimden fark ettim, maça kaptan olarak çıkmış. Belki bu onu motive etmiştir. Hala bir sebep arıyorum bu performansı için, evet. Assou-Ekotto'nun yaptığı orta defanstan döndü. Dawson şık bir vuruşla ağlara gönderdi ama topu kontrol ederken kol ile göğüs karışımı bir kontrol yapmış. Her neyse, bu gol Dawson'ın 2007 kasımından beri attığı ilk gol.

Tottenham galibiyet için baskıyı arttırsa da bir türlü ikinci golü bulamadı. Bu maç da gösterdi ki Tottenham'ın ilk 4 yolundaki en büyük rakiplerinden biri Aston Villa. Özellikle defanstaki Cuellar'ın performansını çok beğendim. Eğer sezonun geri kalanında daa böyle oynadıysa şüphesiz transfer döneminde adını duyacağız. Şahsen Tottenham'a gelmesini isterim. Maç fazlasıyla 3. sırada Spurs. Arsenal eksik maçında puan kaybederse 3. olarak kalacak. Bu sezon bir şeyler olacak gibi diyip nazar değmesin diye tahtalara vuruyorum.

29 Kasım 2009

Geçmiş olsun

Büyük geçmiş olsun Kazım. En kısa zamanda iyi olman dileğiyle...

Lampard'in iddiası

Arsenal-Chelsea maçı bugün TSİ 18.00'de oynanacak. Lampard bu maç için iddia'ya girmiş. İddiaya girdiği isim ise 12 yaşında bir Arsenal taraftarı, Jake Peach. İddianın şartları şu; eğer Arsenal kazanırsa Lampard bu küçük taraftarın tedavi gördüğü hastaneye tam £20,000 bağışlayacak. İddianın bir de diğer tarafı var tabi. Eğer Chelsea kazanırsa, Arsenal taraftarı olan Jake bir gün boyunca Chelsea formasıyla dolaşacak. Chelsea kazansa bile bence Lampard o bağışı yapacaktır. Bekleyip görelim.

Alexandre Song'dan kısa kısa

"Oğlum şu an benim babamı kaybettiğim yaşta. Beni oynamak için çağırdığında oturup düşünüyorum. Sanırım bir şeyler kaçırdım. Babamı tanıma şansı bulamadım. Benim için çok zordu. Arkadaşlarımı babaları okuldan alırken, benim için hiç kimse yoktu. Daha 8 yaşındayken baba olup, aile kurmaya karar verdim. Küçükken yaşayamadığım sevgiyi büyüyünce yaşamak istiyordum."

"8 yaşına kadar Kamerun'da yaşadım. Daha sonra Fransa'ya geldim. İlk zamanlar çok zordu. Afrika ile Avrupa arasında çok büyük farklar var. Annem beni ilk kez McDonald's a götürdüğünde, bu ne diye sorup tiksinerek baktım. Annem denememi söyledi ama ben istemedim. Afrika'daki tatlar gibi değildi. Her şey farklıydı."

"Afrika'da Fransızca biraz farklı olarak konuşulur. İlk 6 ay boyunca insanların beni anlayabilmesi zor oldu. Daha sonra anlayabilmeye başladılar. Futbol oynuyorsanız pek fazla konuşmaya ihtiyacınız yok. "

"Yeni evimizin penceresinden Red Star'ın (Fransız alt lig takımlarından biri) sahasını görebiliyordum. Bir gün okuldan sonra çocukların futbol oynadığını gördüm. Oradaki adama ben de oynayabilir miyim diye sorduğumda bana yarın gel dedi. Oynadığımda ise benden etkilenmişti. Nereli olduğumu, nerede yaşadığımı sordu. Ona buraya iki hafta önce taşındığımı, kimseyi tanımadığımı ve arkadaş edinmek için geldiğimi söyledim. Futbolcu olmayı düşünmüyordum. Sadece futbol oynayarak arkadaş edinmeyi istiyordum. "

Burada küçük bir not eklemek gerekir. Şimdi takım arkadaşı olan Abou Diaby o zamanlar Red Star formasını giyiyordu ve Paris Saint Germain'e transfer olmuştu. Song ise onun yerine takıma dahil oldu. Red Star'dan Bastia'ya geçiş yaptı. Burada Wenger'in gözlemcilerine takıldı ve soluğu Londra'da aldı.

"Henüz 17 yaşındaydım. Ailemi ve arkadaşlarımı bırakıp gelmiştim. Üstelik İngilizce de konuşamıyordum. Her şey farklıydı; yemekler, yağmur! Bir sonraki yıl daha iyiydi. Eşim de Londra'ya geldi. Daha sonra ilk çocuğumuz doğdu ve hayat benim için tamamen değişti. Şimdi bir ailem var ve onlar için her şeyimi vermeye hazırım. "

"Chelsea'nin çok iyi ve çok güçlü oyuncuları var. Eğer orta sahayı kazanırsanız maçı kazanırsınız. Bunu yapmak için hazırız. Belki benim bu oyuncularla etkileşimim daha fazla olacaktır. Andrey ve Theo gibi oyunculardan daha iyi fiziksel özelliklere sahibim. "

"Babam burada olsaydı daha mutlu olabilirdim. Eşim, çocuklarım ile birlikte iyi bir yaşam sürüyoruz. Babam da burada olsaydı ve bu mutluluğu bizle paylaşsaydı daha mutlu olabilirdim."

Anti Racism!

Darren Bent'in annesi bir Sunderland taraftarı tarafından ırkçı saldırıya uğramış. Bent bunu kendi Twitter sayfasında söylemiş. Rezalet olarak nitelendirmiş ki tamamen katılıyorum. Taraftarın annesini tanıması çok küçük bir ihtimal.Darren Bent yüzünden böyle bir saldırı olacağını düşünmüyorum. Kaldı ki takımının en formda isimlerinden biri. Gel gelelim böyle bir olayın kendi taraftarından gelmesi daha çok üzmüş olmalı. Bent saldırganın kim olduğunu bulmaması için dua etmesi gerektiğini söylemiş.
Twitter sayfası bu: http://twitter.com/DBtheTruth

28 Kasım 2009

Dahi !

Fenerbahçe'nin kanat oyuncuları olmadan oynadığı bir taktik hatırlayan var mı içinizde? Yoksa bu akşamki maçı iyice aklınıza kazıyın, bir daha göremezsiniz belki. Yaklaşık olarak şu şekilde oynadı Fenerbahçe:

-----Güiza-----------Semih-----
-------------Alex---------------
---------Mehmet Topuz--------
-----Cristian--------Selçuk-----
Carlos--Lugano--Önder--Gökhan
------------Volkan-------------

Defansta top çıkarabilecek adam yok. Defansın önündeki isimler al gülüm ver gülümden daha ileriye gidebilecek adamlar değil. Mehmet Topuz ve Alex ile hem kendi sahandan çıkmak hem de forvetlere pozisyon hazırlamak zorundasın. Bu iki oyuncunun oyun kurması gereken alanın büyüklüğünü gözünüzde canlandırabilmişsinizdir umarım. Alex'in de her maçta olduğu gibi bu maçta da markaj altında olduğu düşünülürse bu iş Mehmet Topuz'a kaldı çoğunlukla. Mehmet'in tek başına bir şey yapmasını beklemek, futboldan hiçbir şey anlamamaktır ya da her şeyi bildiğini sanmak. Yazının başlığı neden "dahi" sanıyorsunuz. Bu dahimiz Mehmet Topuz'un üstüne kalan taktiğin Mehmet Topuz yüzünden işlemediğini düşünerek kenara alıyor. Yerine giren isim Özer. Tamam çok yetenekli oyuncu ki bana kalırsa iyi de oynadı ama taktiği değiştirmediğiniz sürece istediğiniz oyuncuyu getirin aksayacaktır.

Kanatsız oynadı dedim yazının başında. Bu şekilde oynamak Kasımpaşa'nın işini kolaylaştırdı. Sadece Kasımpaşa değil, kimle oynasanız işi çok kolay olurdu. Hali hazırda Fenerbahçe maçın favorisi olduğu için çoğu takım öncelikli olarak 1 puan için geliyor Kadıköy'e. Bir puanı kazanmak için de defansınızın iyi olması lazım. Eğer öyle ahım şahım defanslara sahip değilseniz, defans oyuncularını birbirine yakın oynatarak, forvetlerin gol bulma şansını minimuma indirirsiniz. Hele bir de rakibin kanatlardan bir tehtidi yoksa, defansı açmak zorunda kalmazsınız. Birazcık da boy üstünlüğünüz varsa hava toplarını da bir bir toplarsınız. Güiza gibi Fenerbahçe tarihinin en büyük hatalarından biri olduğu sürece sırtınız yere gelmez. Ayrıca bu kanat oyuncusu olmayan sistemde, Kasımpaşa'nın kanat oyuncularını hatta beklerini sadece Fenerbahçe bekleri savunmak durumunda kaldı.

Sadece Daum'u eleştirmemek lazım. Geçen seneden beri bazı oyuncularımızın ciddi anlamda mental eksikliklerinin olduğunu düşünüyorum ve hatta işi biraz ileri götürüp Fenerbahçe'nin sahaya nasıl dağılması gerektiğini bilmediğini söylüyorum. Eğer bir oyuncu topu aldığında, kim olursa olsun, karşısında 4 tane rakip oyuncuya rağmen 1 tane takım arkadaşını görüyorsa bu çok ciddi bir olaydır. Bu işi Emre düzeltiyor Fenerbahçe'de. Zaten onun oynamadığı her maçta takımın hali ortada.

Maçın başında Volkan'ın yediği golün artık bir açıklaması yok. Seyirci baskısı yok, rakip baskı yapmıyor, top sert veya abuk sabuk bir yerden sekip gelmiyor, genç kaleci değilsin, heyecanlı hiç değilsin... Volkan bu sezon iyi götürüyordu ama bu hatayı profesyonel bir kalecinin yapma hakkı yok yahu. Fenerbahçe'de oynuyorsun.

Roberto Carlos'un Fenerbahçe'ye bu saatten sonra faydasının olacağını düşünmüyorum. Eğer daha önce yazdıklarımı okuduysanız, hiçbir zaman eleştirmedim saygımdan. Yine eleştirmiyorum, aklının burda olmadığını düşünüyorum ve aklı neredeyse orada olmasını istiyorum.

Güiza... Aslında onun hakkında söyleyeceğim o kadar çok şey var ki. Fenerbahçe formasını taşıdığı için susuyorum. En kısa zamanda bu formadan olabildiğince uzağa gitmesi en büyük isteğim. Maç öncesinde yazdığım yazıda gol atacağını söylemiştim. Kaleci ve defans hatasından saçma sapan bir gol attı evet. Şu saatten sonra her maç 4'er 5'er gol atsa önemi yok. Yalvarıyorum gönderin şu adamı. Forvet dediğin adam biraz vasıflı olur. Güiza'da ne dripling yeteneği var, ne hava toplarına hakim, ne bitiricilik var, ne pas dağıtabiliyor... Hız, ikili mücadele desen yerlerde sürünüyor. Ne kaldı geriye Allah aşkına? Onun hakkında daha fazla yazarsam kendime hakim olamayacağım.

Bayramı zehir ettiniz, büyük bir fırsatı teptiniz. Aferin size! Şimdilik burada kesiyorum. Daha sonra devam etmeye gayret ederim.

Fenerbahçe - Kasımpaşa maçı öncesi

Volkan Demirel, Gökhan Gönül, Diego Lugano, Önder Turacı, Roberto Carlos, Selçuk Şahin, Cristian Baroni, Alex de Souza, Mehmet Topuz, Daniel Güiza, Semih Şentürk...

Takımımızın 11'i böyle. Merak ediyorum acaba Daum, Özer'i oynatmamak için daha kaç takla atacak. Kasımpaşa karşısına bile ilk 11'de çıkamayacak mı bu adam? O kadar mı yeteneksiz, yoksa bir alıp veremediği mi var bizim dahi(!)nin. Uzun bir zaman sonra iki forvetimiz de sahada olacak ama Semih'i forvet gibi mi yoksa Alex'e yakın mı oynatacağı belli değil. Daniel Güiza bu maç gol atacaktır ama hiçbir şey yapmadan. Boş kaleye falan yuvarlar bir tane. Ondan sonra da "çift forvet olunca bla bla" muhabbetleri başlar. Geçen haftalarda kafasının üstünden geçen topa zıplamaması vs. kısa bir süreliğine unutulur...

Her neyse, inşallah sözlerimi bana yedirir Güiza. Yine inşallah güzel bir oyunla galip gelerek Galatasaray'ın mağlubiyetini taçlandırırız. Zaten seyircisiz maç, bir de kötü futbol olursa... Neyse bunları düşünmemek lazım şimdi. Saldır Fenerbahçe!

Aston Villa - Tottenham Hotspur

Bildiğiniz gibi geçen hafta Tottenham, Wigan'ı acımasızca 9-1 yendi. Bu hafta ilk 4'e girmek için kazanmaları gereken bir maç var. Biraz istatistik:

Geçtiğimiz sezon iki maç da 1-2 deplasman takımının galibiyetiyle sonuçlandı. Villa Park'ta oynanan maçta Tottenham'ın gollerini Jermaine Jenas ve Darren Bent kaydederken, Aston Villa'nın tek golü Carew'den geldi. Aynı zamanda son beş maçın dördü 2-1 bitmiş. İkide bir aynı şey oluyor yani, iddaa severlere duyurulur.

Harry Redknapp'in Wigan maçındaki kadroyu bozacağını sanmıyorum. Bir Dawson-Bassong değişikliği olabilir. Onun dışında kalede Gomes, geri dörtlüde Assou-Ekotto-Jonathan Woodgate-Michael Dawson-Corluka, orta sahada Kranjcar-Palacios-Huddlestone-Aaron Lennon, forvette ise Crouch-Defoe ikilisiyle sahada olacaktır Tottenham.

Aston Villa'da Downing ilk defa taraftarının karşısına çıkmaya hazırlanıyor. Eğer şans verilirse onun için önemli bir maç olacak. Ben oynayacağını düşünmüyorum ama sonradan oyuna dahil olabilir. Aston Villa'dan da şöyle bir kadro bekliyorum: Kalede Friedel, geri dörtlüde Luke Young-Cuellar-Dunne-Warnock, orta sahada Milner-Petrov-Sidwell-Ashley Young, ileri ikilide ise Agbonlahor ve John Carew.

Jermaine Defoe bu sezon 11'i ligde olmak üzere 12 gol kaydetti. Geçen hafta Wigan'a attığı 5 gol onu gol krallığında ilk sıraya taşıdı. En yakın takipçisi Fernando Torres'in 10 golü var. Aston Villa'nın en skorer ismi ise 6'sı ligde olmak üzere 7 golle Agbonlahor. Geçtiğimiz sezon Agbonlahor, Aaron Lennon ve Theo Walcott ilginç bir şekilde karşılaştırılmıştı. Kriter ise hangisinin daha hızlı olduğu konusuydu. Sanırım net bir karara varılamadı. Sadece hızla olmuyor bu işler. Bence içlerinde en iyi dripling atanı Aaron Lennon. Tottenham'ı tutmamın bununla alakası yok, evet. :)

Tottenham'da tahmin edin bakalım kim sakat? Ledley King! Şaşırdınız mı yoksa? Nasıl bir dizi var bu adamın anlamıyorum ki. Sanırım futbola erken veda edecek. Ayrıca kaza geçiren Cudicini ve ayağı kırılan Modric de kadroda yok. Giovani Dos Santos'un ise durumu maç saatinde belli olacak. Şu klişeyi de kullandım ya, gözüm açık gitmem. Zaten Gio iyi durumda olsa bile bu dizilişte Aaron Lennon ile David Bentley'in arasından sıyrılması çok zor. Gönül izlemeyi çok istiyor ama olmuyor. Aston Villa'da ise Bouma ve Davies'in sakatlıkları sürüyor. Collins'in durumu belli değil ama kadro tahminimde yer vermedim ona. Bence oynamayacak.

Aston Villa kendi sahasında Wigan'a yenildiğinden beri kaybetmiyor. O maç 2-0 Wigan galibiyetiyle sona ermiş. Kendi sahalarında son 5 maçtan 13 puan çıkarmışlar. Ayrıca bu maçtan sonra her maçta gol atmayı başarmışlar. Gol demişken Tottenham ligde en fazla gol atan üçüncü takım. En fazla gol atan takım 36 golle Arsenal, onu takip eden Chelsea'nin 33, Tottenham'ın ise 32 golü var. Aston Villa'nın ise 21 gol attığını görüyoruz.

Spurs yediği 18 golle ligin en fazla gol yiyen 12. takımı. Aston Villa ise bu konuda çok başarılı. Bu sezon yedikleri 13 golle en az gol yiyen 3. takım. Hadi en az gol yiyen takımları da sayalım, 8 golle Chelsea ve 12 golle Manchester United. Bağlantılı bir istatistik olarak da, Tottenham yalnızca 2 kez gol yemeden bir maçı bitirmiş. Bu konuda en kötü ikinci rakım. En kötü takım ise 1 kez ile Wolves. Aston Villa ise 3 maçtan gol yemeden ayrılmış. Demek ki gol yediği maçlarda pek fazla gol yememiş. Bu konuda da en başarılı takım 8 maç ile Chelsea. Onu takip eden takımlar ise ilginç. 5'er maçla Birmingham, Stoke City ve Manchester United.

Maç başına gol ortalamasında Tottenham 2.46 gibi bir rakam yakalamış. Geçen haftaki maç 1-0 bitsetdi ne olurdu diye merak ettim ama çok üşendim hesaplamaya. Üşenmeyen biri olursa, bir yorum atarsa sevinirim. Aston Villa'da bu rakam 1.62 olarak gözüküyor.

Tottenham'ın şöyle ilginç bir istatistiği var; bu sezon en fazla direkten dönen şuta satip takım Tottenham. 8 kez top direkten dönmüş. Ayrıca bu sezon Premier Lig'de 6 kez hat-trick yapılmış, bunların 3'ü Tottenham'lı oyunculara ait. Robbie Keane 1 kez, Jermaine Defoe 2 kez hat-trick yapmış. İyi bi' şey tabi.

Crouch forma giymesi halinde sahadaki en uzun boylu futbolcu olacak. En kısa da Tottenham'dan, Aaron Lennon. Lennon demişken bu sezon 6 asistle Tottenham'ın en fazla asist yapan oyuncusu olduğunu da ekleyelim. Aston Villa'da ise James Milner 6 asistle takımının asist kralı.

Son olarak Aston Villa'nın bu sezon kendi sahasında ortalama 36591 kişiye oynadığını belirtelim. Villa Park'ın kapasitesi 42783.

Tottenham iyi bir şeyler yaptığı haftalardan sonra mutlaka puan kaybeder. Ben yine öyle olmasını bekliyorum. Tabii ki kazansa çok iyi olur ama, Tottenham'dan bahsediyoruz. :) Fenerbahçe maçıyla çakıştığı için izleyemeyeceğim Tottenham'ın maçını ama torrente düşerse maç izleyip bir yorum yapmayı düşünüyorum. İyi bayramlar, iyi hafta sonları efendim.

27 Kasım 2009

Bursaspor:1 Galatasaray:0

Bursaspor ilk yarıda hücuma çıkarken topu kenarlardan kullanıp, defansın ortasında biraz boşluk yakalamaya çalıştı. Galatasaray defansının fizik üstünlüğü göze alındığında mantıklı bir karardı. Bir de bunun üstüne beklerin kötü performansı eklenince Bursa'nın ekmeğine yağ sürülmüş oldu. İlk yarıda ve gole kadar bu şekilde oynamaya gayret ettiler. Volkan ve Sercan'ın süratini kullandılar. Beklerin kötü performansından bahsetmişken, Sabri'nin ileri çıktığında geri dön(e)memesi de Galatasaray adına sıkıntı yarattı. Hakan Balta ise hiç ileri çıkmadı ama defansif olarak da etkili değildi.

Galatasaray'da ise orta sahada 6 oyuncu oynamasına rağmen kısa ve hızlı paslar yapmak yerine, top şişirmeye ve ceza sahası içinde, ortada kimse olmamasına rağmen, orta yapmaya başvurunca Ömer ve Zapo bütün topları bir bir topladı. Özellikle orta 3'lünün önünde oynayan Arda-Kewell-Keita'nın hangisinin nerde oynadığı pek belli olmadı. Keita ve Arda kanatlara kaçtılar, Kewell biraz geride kaldı. Keita da, Kewell da etkisiz bir oyun sergiledi. Arda kötü değildi ama ropörtajında sesinden anladığım kadarıyla da hastalıktan daha tam olarak kurtulamadı.

Maçın ilk yarısındaki ofsayt pozisyonunda, hakemin pasif ofsaytı atlaması Bursaspor'u belki de bir golden etti. Ergiç'in direkten dönen topundan da bahsetmek lazım. Gerçekten çok sert vurdu. Sabri'nin düşürüldüğü pozisyondaki faul kesinlikle çok sertti. O pozisyonda Sabri'ye neden kart çıktı anlamadım. Boşu boşuna haftaya cezalı duruma düştü gerçekten. Büyük bir kayıp değil ama sonuçta bir kişi eksiliyor. Neeskens'in o pozisyonda sinirlerine hakim olması gerekirdi, olamadı. Hepimiz insanız, olur öyle arada. Lakin Elano'daki gereksiz gerginlik nedendir çözebilmiş değilim. Olmayacak pozisyonda hakemle tartışmalar falan. Halbuki yeni girmişti oyuna. Keita'nın sol taraftan sağ direğe doğru vurduğu şut güzeldi. Bir pozisyonda da eğer pas atılabilse gol pozisyonuna girecekti, olmadı.

Bursaspor istikrarlı oynuyor. Şimdiye kadar ligde Fenerbahçe hariç her takıma gol atabildiler. Defanslarındaki Zapo ve Ömer iyi bir ikili olmuşlar. Bu maçta da forvet olmayınca, özellikle Zapo beklere ve önlerinde oynayan oyunculara çok yardımcı oldu. Bekler demişken, Ali Tandoğan'ın yokluğunda Bursaspor'un ne yapacağı merak konusuydu. O bölgeye Tuna'yı yerleştirdiler. Tuna da bir adım ileri atmadı. Hep mevkisinde kalarak yapamayacağı işlere hiç kalkışmadı. İyi oynamasa da o tarafı idare etti.

Galatasaray'ın puan kaybıyla Fenerbahçe'nin puan kaybetme olasılığı da artmış oldu. Bu işler böyle gidiyor ezeli rakipler arasında ama inşallah Fenerbahçe bu gidişe bir dur der ve yarın Kasımpaşa'yı yenerek puan durumunda avantajlı konuma gelir. Bu tip avantajları tepmenin acısı daha sonra çıkıyor.

Long live Ronnie James Dio!



Mide kanserine yakalanmış. Erken safhalarda fark edilmiş olması biraz olsun sevindirici. Sen daha lazımsın, gitme bir yere.

Robbie Keane'i rahat bırakın

Yaklaşık olarak böyle demiş Harry Redknapp. Kimi taraftarlar Liverpool'a gidişini hala unutmuş değil. Üstüne bir de bu sezondaki isteksiz görüntüsü ve düşük performansı eklenince, tepki kaçınılmaz oldu. Harry de bunun farkında fakat bambaşka bir noktaya dikkat çekmek istemiş: Robbie Keane'in kişiliğine.

Sahada olmasa bile Tottenham için önemli bir oyuncu. Takım içinde sevilen ve en önemlisi saygı duyulan biri. Bu yüzden kaptanlık bandını taşıyor zaten. Bir iki gol atıp, biraz olsun eleştirileri susturmaya ihtiyacı var bana kalırsa. Dünya kupasında izlemek isterdim. Tamam Fransa'yı izlemek daha fazla keyif verir ama Henry'nin attığı gol ve Afrika'ya nasıl gittiklerini hatırladıkça Robbie Keane'in tayfasını izlemek daha güzel olurdu diyeceğim maçları izlerken.

Robbie Keane demişken, FM 2010'daki hayvani performansına değinmeden olmaz. Döktürüyor resmen. Atıyor, attırıyor... Nazar değmesin.

25 Ekim 2009

Derbi ve 'bir kısım' Beşiktaşlılar

Bir derbi daha geldi çattı. Maçın analizine daha sonra belki değiniriz. Şimdi bahsetmek istediğim şey biraz farklı. Çeşitli internet sitelerinde gördüğüm kadarıyla 'bir kısım' Beşiktaşlılar, takımlarının kötü günlerini unutup derbi heyecanına ucundan kıyısından ortak olmaya çalışmışlar. Şimdi moda olan Fenerbahçe - Galatasaray derbisine bok atmak. Peki bok atılacak bir derbi midir bu?

Öncelikle tırnak içine aldığım başlıktaki bir kısım yazısı herhangi bir kinaye içermiyor. Gerçekten de bütün Beşiktaş taraftarlarını bu güruhun içine almak istemiyorum. Her neyse... Bu 'bir kısım' taraftar, derbiyi el sikko olarak nitelendirmişler sağolsunlar. Neymiş efendim, dünyanın umrunda değilmiş bu derbi de, biz kendimizi avutuyormuşuz da... İsterse kimsenin umrunda olmasın. Hatta sadece Fenerbahçeliler ile Galatasaraylılar takip etsin bu maçı. Bizim için dünyanın en büyük derbisi budur. Yıllardan beri süregelen rekabet, kıyasıya dostluk... Kazanınca rakip taraftarı dozunda kızdırma, yenilince çok üzülme...

Bu bir kısım da bunun farkında. Yoksa ucundan kıyısından kendilerine pay çıkarmaya çalışmazlar. 'Beyler siz Fenerbahçe - Galatasaray diyorsunuz da, bir de Beşiktaş var'. Evet var, ama şu an konumuzla hiç alakası yok. Size tavsiyem heyecan ve stres olmaksızın, kurulun koltuğunuza, maçın keyfini çıkarın. Takmayın kafanızı böyle şeylere. Demirören diyin, Mustafa Denizli diyin, Nihat diyin, Bobo diyin... Fenerbahçe ile Galatasaray'ın adını ağzınıza almayın 'bir kısım Beşiktaşlılar'.

08 Eylül 2009

Tarihi nasıl kaçırdık? ADS-Livorno

Her şey şehir efsanesi gibi başlamıştı, Adana Demirspor Livorno'yu konuk edecekti ve biz de tarihi bir olaya tanıklık edecektik. Ne yazık ki şanslı olan 15.000 biletli seyirci dışında 70 Milyon nüfuslu ülkede bunu izleyebilen hiç kimse olmadı. Cuma günü bu ülkede tarihi bir maç oynandı ama futbolun her şeyiyle yankılandığı, her alanda konuşulduğu topraklarda bizim gibi futbolun peşinde bıkmadan usanmadan koşanların elinde hiç bir bilgi yok. Konuşacak bir şeye, yapılacak farklı yorumlara sahip değiliz. Dünya çapında ses getirmesi gereken, Türk futbol tarihinde bir ilk olan, modern futbolu rafa kaldırıp 1950'lerin, 1960'ların ruhunu yaşatan bu tarihi maçı kamuoyumuzun, Türk basınının ve medya kuruluşlarının işgüzarlığı ve ilgisizliği sayesinde izleyemedik. Elimizde DHA'nın 4-5 dakikalık görüntüleri ve kendi yayın kuruluşlarındaki birbirinin kopyası haberleri, NTV Spor'un bir kaç haberi ve çekimiyle Anadolu'dan Futbol'un yazarı Hüseyin'in yazıları var bilgi olarak. Cuma gecesi Türk futbolu için nasıl tarihi ve unutulmaz bir gece olduysa Türk spor yayıncılığı için de aynı oranda tarihi ve utanç dolu bir gece oldu bizce.

Öncelikle DHA ve NTV'nin hakkını verelim, canlı yayın yapmamış olsalar bile ileride bahsedeceğimiz gibi siyasi yönü olan böyle bir müsabakadan bizi haberdar etmek için verdikleri çaba da önemliydi. Özellikle NTV'nin canlı bağlantıları ve Bağış Erten'in oraya gitmesi tatmin ediciydi. Yenilsen De Yensen De'yi sunarken konsept olarak bu maçı temel almaları da zaten işi önemsediklerini gösteriyor. DHA da elindeki görüntüleri diğer yayın organlarıyla paylaştı, kendine bağlı olan bir kaç gazetede haber yaptı bunu. Çaba harcayanların emeklerine ve çabalarına saygımız sonsuz elbette ancak futbol tarihimizde bir ilki yaşadığımız bu festival gibi olayla ilgili tüm verileri 10 dakikada izleyip-okuyup bitiriyoruz. Bu kadar kısa sürmemeliydi bir tarihe tanıklık etmek.

Şimdi Livorno'nun Türkiye'ye gelişinin belli olmasından sonra aşama aşama yaşanan olaylara ve bir tarihin gözümüzün önünden nasıl kaçıp gittiğine bakalım.

O olaya tam anlamıyla girmeden önce şuna değinelim : İlk paragrafın sonunca "bizce" diye kişisel bir ifade kullanmış olabiliriz ancak bunu açmak gerekir. Düşüncemiz bu olsa da kişisel olarak değil, ülke genelinde de hayati önemi olan bir olaydı bu sonuçta. Türkiye'nin 3. kademe ligi olan TFF 2. Lig takımı Adana Demirspor, Avrupa'nın 3 dev liginden biri olan İtalya Serie A'dan bir takımı Türkiye'ye getiriyor. Bu olay sadece Adana Demirsporlular'ı değil, en büyük rakipleri Adanasporlular'ı ve stada giremeyen tüm Adanalılar'ı, Anadolu'da futbolun peşinden koşan tüm tribün emekçilerini, karşılaşan iki ekibin ortak noktası olan solcuları ve solcuların da siyasi arenada en büyük rakibi olan sağcıları da ilgilendiriyor. Maça ilginin ne kadar fazla olduğunu anlamak için İzmir'den Yalı'nın, İstanbul'dan Çarşı'nın, Ankara'dan Alkaralar'ın ve çeşitli yerlerden bir çok taraftar grubu üyelerinin tribünde yer aldığını hatırlatalım. Futbolu kıyısından köşesinden tutan herkes kendini bir de siyasete adayanlar için zaten bulunmaz bir nimetti bu maç.

Artık yayın konusuna geçebiliriz tamamen. Bu maçın oynanacağı kesinleştiği zaman ilk olarak Adana Demirspor ve NTV Spor arasında ufak bir görüşme oluyor. Anlaşmaya varılamıyor ilk aşamada. Tabii bu 2 yönü var, Adana Demirspor ve NTV olarak ayrı ayrı bakmak gerekiyor. Aslında ikisi de farklı açılardan aynı yola çıkıyor ama açıklamalardaki ufak farklılıklar ilginç tezatlara da sebep oluyor. Öncelikle NTV'ye sorduğumuzda NTV tarafından canlı yayın konusunda bir niyet olduğu, görüşmenin yapıldığı ancak anlaşmanın sağlanamayıp sonuçsuz kaldığı söyleniyor. Bu gelişmelerin ardından Adana Demirspor başkanı aynı zamanda bir Adanasporlu da olan Güntekin Onay'ı arıyor ve bu maçın yayını konusunda bir ricada bulunuyor. Araya başkaları da sokuluyor ancak NTV ikinci aşamada pek de niyetli olmuyor yayın konusunda. Kısacası "bakarız" deniyor ve geçiştiriliyor olay. Detaylı görüşüp de anlaşılamama gibi bir durum yok ortada ama devamında da konuşulan bir şey yok. Öylece askıda kalıyor kulüp ile NTV arasındaki görüşme. Olumlu sonuç alınamamasındaki sebebin mali konular mı yoksa maçın siyasi durumu mu olduğu konusunda bir kanaate varamıyoruz yani. NTV'nin bu maçı kimseye kaptırmayacağını düşünürken yayın konusunda ciddi sayılabilecek bir gelişmenin olmayışı bile düşündürücü. Burada ilginç bir nokta da NTV'nin maçı yayınlamamasına rağmen bu işe en çok özen gösteren kanal olması ve diğer kuruluşların önünde yer alması, garip bir tezat oluşuyor bu açıdan bakınca.

TRT cephesinde ise olaylar başka bir boyut alıyor. NTV cephesindeki gibi basit bir ilgisizlik hikayesi değil olay. İlk başta ücretsiz yayınlayalım diyor TRT. Bu işin en tepesindeki kurum olduklarını söyleyip kulüple ücretsiz yayınlanması için anlaşmak istiyorlar, bir nevi ültimatom yolluyorlar kulübe. Ya parasız yayınlarız ya da yayın yapmayız diye. En azından sembolik bir ücret ödenmesi ve az da olsa bu güzel girişim için destek olunması isteniyor kulüp tarafından, TRT para vermemekte direniyor. Kulüp devreye AKP Adana Milletvekillerinden birini sokmak istiyor. Telefon görüşmesi yapılıyor ve TRT'den yayının yapılıp kulübe makul bir ücret ödenmesi yolundaki istekler iletiliyor. Bilin bakalım bir vekil bu tarihi maç için seçildiği ilin takımına nasıl destek oluyor ?.. Herhangi bir girişimde bulunmayıp kendisini vekil seçen ili böyle mükafatlandırıyor. Devletin elindeki kanala bir milletvekili olarak açıp rica etse ve bu maç TRT3'ten yayınlansa herkes tatmin olurdu. Ancak milletvekili bunu yapmadı, TRT yönetimi de bu güzel girişime finansal olarak destek sağlamayınca canlı yayın konusundaki son umut da uçup gidiyor. Tüm bu olumsuz görüşmelerin ve sonuçsuz çabaların ardından TRT maçın siyasi yönünü sebep gösterip yayınlanmama gerekçesini böyle açıklıyor kulübe. Mali konuların önüne perde çekilip ana sebep buymuş gibi gösteriliyor bir bakıma. Gerçi ana sebep olduysa o daha da vahim ya neyse, siyaset olayına girmeyelim, bizim tek derdimiz futbol. Her fırsatta Anadolu takımlarının gelişmesini savunanların, kendi normal reytinglerini fazlasıyla aşacağı neredeyse garanti olan böyle bir tarihi organizasyonu bedavaya getirme çabalarını da Türk futbolundaki kısır döngünün cevabını arayanlar için verilmiş en güzel cevap olarak addediyoruz.

Kaçırdığımız tarihi fırsatın verdiği üzüntü ve buna bağlı hayal kırıklığının etkisiyle elimizin uzandığı her yere uzanmaya çalıştık bize göre medya ayıbı olan bu olayın detaylarını öğrenebilmek için. Bunca bilgiye ulaştıktan sonra üzerine daha fazla yorum yapmak, işin siyasal boyutlarına karışmak pek bizim işimiz değil. Yukarıdaki olaylar çerçevesinde kaçan fırsat konusunda herkes gibi bizim de düşüncelerimiz var fakat bizim aklımız fikrimiz futbol. Bu yüzden kimseyi yönlendirmeden ulaşabildiğimiz bilgileri sizlerle paylaşmak istedik. Gönül isterdi ki stadın kapasitesi doğrultusunda 15 binle sınırlı kalan bu tarihe tanıklık eden birey sayısı çok daha fazla olsun ama olamadı maalesef. Muhtemelen önümüzdeki sezon bir fırsatımız daha olacak bu şölen için. Bu sefer yer İtalya olacak. Bizim medya kuruluşlarımız akıllanır mı bilmiyoruz ama İtalyan TV kuruluşlarının tutumunu da merakla bekliyoruz. Bu tip olaylara son derece alışık olan ve bir çok takıntıyı aşıp demokratikleşmeyi başarmış olan İtalya'da yayın sıkıntısı olmayacağını düşünüyoruz aslında. Olmadı İtalya yollarına düşebiliriz şu heyecan ve merakla...

TV yayını konusunda canlı yayın olmasa bile izleyiciye maç sunulamaz mıydı diye düşünüyoruz. 90 dakika kaydedilir ve maç sırasındaki tatsız durumlar ve siyasi olaylar kırpılıp 60-70 dakikalık çok geniş bir özet şeklinde yayınlanabilirdi.

NOT : Bu yazı ile ilgili eleştirilerinizi ve itirazlarını violafranchi@gmail.com veya tanjuern@hotmail.com adresine iletmenizi rica ediyoruz. Destek olan ve şu an bu yazıyı okuduğunuz tüm blog sahiplerini destek olmalarına rağmen olası bir tatsız duruma karşı korumak için sorumluluğu fikrin oluşmasını sağlayan bu iki arkadaşımız üstleniyor.

NOT 2 : Yazı konusunda Blog İdman Yurdu ve Futbloglar gibi blogları toplayan oluşumların herhangi bir desteği yoktur. Tamamen kişisel olarak haberleşilerek böyle bir tepki düşünülmüştür.

NOT 3 : Yazı içerisinde de defalarca belirtildiği gibi amaç asla siyasi değildir, herkesin tek tepkisi bu tarihi ve eğlenceli maçı canlı canlı tüm detaylarıyla izleyememiş olmaktır.

04 Eylül 2009

Kocaelispor, borç, lisans...

Geçen sezonun ikinci yarısında olmayacak maçlarda olmayacak sonuçlar alarak küme düştü Körfez ekibi. Bu sezon Bank Asya Birinci Ligi'ne de sıkıntılı başladı. Futbolcuların lisansları çıkmıyor borçlardan dolayı. Bu borçların bir kısmı eski oyunculara, bir kısmı teknik direktörlere, bir kısmı federasyona, bir kısmı...

PAF takımla çıkıyorlar maçlara. PAF takım dediğim de Barcelona alt yapısı değil bu doğal olarak. Çocuklar geziyor sahada resmen. Forma numaralarına bakıyorum, 89-90-91! Çocuklar topu ayağına aldığında bir tribün refleksi olarak "çık!" veya "vur!" gibi direktifler veriliyor haliyle. Ayakları titriyor, beti benzi atıyor. Hacettepe maçı 1-1 bitti. Gol Serdar Topraktepe'den geldi. O da olmasa ağabeylik yapacak kimse olmayacak sahada. Maç sonrası tribüne çağırılan o oyuncuların yüzlerindeki mutluluk görülmeye değerdi. Helal olsun size.

Şimdi bir haber okudum. Kocaelispor'la ilgili bir suç dosyası hazırlanmış. Tam 1000 sayfa! Sanki Ergenekon mübarek. Tam olarak içeriği açıklanmasa da geçmiş yönetimlerle ilgili suç duyuruları varmış. "Kocaelispor ile ilgili dosyada, yöneticilerin usulsüz alımlar yaptıkları, Kocaelispor’a bağış olarak verilen çeklerin tefecilere usulsüz kırdırıldığı, alınmış gibi gösterilen bazı malzeme ve aletlerin aslında hiç alınmadığı, Kocaelispor kulübünün parasından alakasız kişilere karşılıksız yardımlar yapıldığı gibi iddialar var. Valilik, aslında geçen ay bakanlıktan gönderilen suç dosyasını işleme koymadan önce kongrenin yapılmasını bekledi. Kongreden önce dosya işleme konsa, kulüp kayyuma gidebilir, valiliğin elinde kalabilirdi. Şimdi savcılığın dosyadaki iddiaları ciddi bulması halinde emniyete emir verip, 'zimmete para geçirmek, görevi kötüye kullanmakla' suçlanan eski yöneticilerin gözaltına alınmasını isteyebilir. Dosyanın içeriğinin, bazı eski yöneticilerin tutuklanmasını gerektirecek kadar ciddi olduğu iddia ediliyor." deniliyor.

Bu takımı kim veya kimler bu hale getirdiyse, cezalarının en kısa zamanda kesilmesi gerekir. Körfez bu hafta Boluspor'la oynuyor, lisans olayı hala muamma. İnat değil mi, al bu maçı Kocaeli!

Ekleme: Lisanslar yetişmedi. Kocaelispor devre arasına kadar gençlerle mücadele edecek.

Pavlyuchenko kaldı

Geçen sezon 14 milyon euro karşılığı Tottenham'a katıldı Pavlyuchenko. Bekleneni karşılayamadı şimdiye kadar. Şöyle ki; geçtiğimiz sezon 28 maçta forma giydi ve 5 gol attı. Düşük bir rakam tabii ki ama bir de şöyle bir şey var; Tottenham onun gol attığı maçların hepsini kazandı. İlginç bir istatistik.

Transfer dönemininin başlarında Almanlar kafayı takmıştı. Hertha Berlin ve Mario Gomez'i satan Stuttgart onu kadrosuna katmak için girişimlerde bulunduğu haberleri çıktı. Bu haberler kulüpler tarafından yalanlanmadı da doğrulanmadı da. Doğrulanan bir haber geldi bugün, Valery Karpin'den. Spartak Moskova, ki Pavlyuchenko'nun eski takımıdır, iki teklif yapmış. Biri peşin 9 milyon pound, diğeri bir sene kiralık oynaması karşılığı 1 milyon pound, sezon sonunda Spartak'a katılması için 10.5 milyon pound. iki teklifi de reddetmiş Tottenham ve peşin 17.6 milyon pound istemiş. Tok satıcı deniyor ülkemizde böylelerine. Karpin de bizim için absürt bir rakam demiş. Haklı...

Harry iyi bir teklife satılacağını iletmişti. Çünkü Roman, milli takımda oynayabilmek için maç kondüsyonu kazanması gerektiğini biliyordu ve bu yüzden huzursuzdu. Nitekim Guus Hiddink'te ona Tottenham'dan ayrılması yönünde talimat vermişti. Rus bir arkadaşın blogunda aktardığı kadarıyla, Tottenham'da başarılı olamamasının sebebi, AMC diye tabir ettiğimiz bir oyuncusu bulunan sistemde oynayamamasıymış. Eğer Modric arkasında oynarsa çok iyi bir performans gösterebilirmiş. Mağlumunuz Luka sol açık yokluğunda kanatta oynuyordu. Kranjcar transferinden sonra, Modric de iyileşince dönüşümlü olarak sol açık-forvet arkası oynayabilirler. Onun istediği sistem de oluşmuş olur. Tabii ki bunun da bir garantisi yok. Hele oynayacağının hiç garantisi yok.

Niko Kranjcar

Niko Kranjcar transferi İngiliz basınında geniş yankı uyandırdı. Kimi kaynaklara göre 2 milyon pound, kimi kaynaklara göre 2.5 milyon pound gibi bir rakamdan bahsediliyor. Böyle bir transfer için 3'ün 5'in hesabını yapmak doğru değil tabii ki. Sorgulanan şey, Portsmouth gibi maddi olarak sıkıntılı günler geçiren bir ekibin neden bu kadar düşük bir fiyata onu bıraktığı.

Bu soruyu Portsmouth yöneticisi Peter Storrie'ye, ki kendisi bir West Ham taraftarıdır, iletmişler. Niko'nun sözleşmesi sezon sonunda bitiyordu. Nasıl bir teklifle gelinirse gelinsin Portsmouth'la sözleşme uzatmayı düşünmediğini, büyük kulüplerden gelen teklifleri değerlendireceğini söylemiş yönetime. Storrie, Tottenham'a bir oyuncu daha satma fikrini benimseyemese de önlerine gelen tek teklifin Tottenham'dan olduğunu görünce kabul etmek zorunda kalmış. Sözleşmesinin son senesini yaşayan ve uzatmayı aklının ucundan dahi geçirmediğini yönetime belli eden bir oyuncuyu satmak akıllıca bir karar lakin, onun gibi kaliteli bir oyuncu neden bu kadar ucuza satıldı. Bana kalırsa cevabı basit. Bildiğiniz gibi transfer yaz döneminin son transfer gününde gerçekleşti. Eğer satılmasaydı, devre arasına kalacaktı ki sözleşmesinin bitimine 6 ay kalmış olacaktı. Bu sayede isteyen kulüp bonservis ödemeden kadrosuna katabilecekti. Pazarlık için vakit ve Portsmouth'un elinde koz yoktu anlayacağınız.

Tüm bunları göz önüne alıp, böyle bir çalışma yapan Harry Redknapp ve Daniel Levy'i tebrik etmek lazım. Ayrıca kulüpte mutsuz olacağı belli olan bir oyuncunun önünü kesmeyen Portsmouth yönetimini...

2009/2010 öncesi gidenler

Gelenlerin yanında bir de kulüpten ayrılanlar oldu. Öncelikle başa bela Gilberto serbest bırakıldı. Kadroya bile giremediği halde çok bile kaldı. Serbest bırakıldıktan sonra memleketine döndü ve Cruzeiro ile anlaştı. Ricardo Rocha, defans krizinin yaşandığı bir dönemde Tottenham'a katıldı. Birkaç maç görev alsa da çok yetenekli bir oyuncu değildi. Mevkinin esas sahipleri dönünce kulübeyi bile göremez oldu. Bu transfer dönemi başında serbest bırakıldı. Standart Liege forması giyiyor şimdi. Genç takımdan da oldukça fazla oyuncuya teşekkür edilerek gönderildi. Bu oyunculardan S. Dawkins, K. Fraser-Allen, C. Hughton, D. Hutchins Yeovil'le anlaştı. D. Hutton, J. Maghoma, T. Mtandari, S. Asajile, M. Clare, J. Dalton, A. Shehu ise hala kulüp arıyor.

Troy Archibald-Henville her sene olduğu gibi bu sene de kiralık olarak gönderildi. Bu sene de Exeter formasını terletecek. Defansta oynuyor bilmeyenler için. Kaleci Ben Alnwick de kiralık gidenlerden. Norwich City ile anlaştı. Diğer kalecilerden David Button Crewe'e, Oscar Jansson Exeter'e gitti kiralık olarak. Jack Livermore Derby'e, Jonathan Obika Yeovil'e, Adel Taarabt QPR'a kiralandı. Bu isimlerin arasında gelecek için en umut vereni tabii ki Adel Taarabt. QPR'da iyi başlamış duyduğuma göre. Jack Livermore da bir başka umut veren isim. Maç tecrübesi kazanmaları iyi olacak. Jamie O'Hara da kiralık olarak Portsmouth'a katıldı. Yönetim ona bir kıyak yaparak kulüpte hala yeri olduğunu, sadece maç kondüsyonu kazanması için gönderildiğini belli etti. Kiralık olarak Portsmouth'la anlaşmadan hemen önce sözleşmesini uzattı.

Satılan futbolcular da oldu tabi. Bunlardan getirisi en fazla olan Darren Bent oldu. 16.5 milyon pound'a Sunderland'li oldu. Gönderilmeden önce onu Çin'de oynanacak hazırlık maçlarının kadrosuna almayan Harry Redknapp'e ve onun için gelen teklifleri düşük bulduğu için reddeden başkan Daniel Levy'e twitter sayfasından saydırdı. Her ne kadar kulübün resmi sitesinden bir özür mesajı yayınlasa da iş işten geçti tabi. Bu yönetim ve bu hoca takımın başındayken onu bir daha Tottenham formasıyla görmemiz zor. Sunderland'deki kariyerine de iyi başladı. Bolton ve Chelsea'ye birer gol iteledi.

Kevin Prince Boateng Portsmouth yolunu tuttu. Geçtiğimiz sezon Borussia Dortmund'a kiralanmıştı. Hava değişimi iyi gelir, kendini toplar diye umuyorduk ama Dortmund'ta da kadroya giremedi. Üstüne üstlük bir de sakatlık geçirince Borussia sezon sonunda onu kadrosuna katmakla hiç ilgilenmedi. 4 milyon pound ödedi bu transfer için Pompey. İyi para. Hele bir de Niko Kranjcar'ın 2.5 milyona geldiği düşünülürse çok güzel. Pascal Chimbonda Tottenham'dan Sunderland'e geçmişti hatırlarsınız. Yarım sezon oynadıktan sonra Tottenham yeniden kadrosuna kattı. Yarım sezon da Tottenham'da oynadıktan sonra Blackburn yolunu tuttu. 1.8 milyon maliyeti. Eğer Rovers onu sol bek oynatmak için aldıysa sabır diliyorum kendilerine. Bir başka bek, ki ben kendisinden umutluydum, Chris Gunter 1.75 milyona Notthingham Forest'lı oldu. Juande Ramos döneminde kadroya katılmıştı. İlerleyen zamanlarda tekrar Tottenham'da görmek isterim.

Bu transfer döneminin en çok para getiren ikinci oyuncusu Didier Zokora. 8.5 milyon Pound'a Sevilla'nın yolunu tuttu. Bana kalırsa Huddlestone'dan daha iyi oyuncu şimdilik ama iyi bir teklif olduğu için satıldı. O da teklifi duyduğunda gitmek istediğini iletmiş zaten. Hayırlısı olsun.

2009/2010 öncesi gelenler

Yaz dönemi transferleri bitti. Tottenham bu döneme biraz yavaş başlasa da, geleneği bozmadı ve hızlı bitirdi. Kadroya £12m'a(8+4) Sebastien Bassong'u kattı öncelikle. Küme düşen Newcastle'dan defans oyuncusu almak ne kadar mantıklı olur derseniz, bilemem. Lakin 86 doğumlu bu arkadaş Premier Lig'e kapağı erken atmasıyla kaliteli bir oyuncu olduğunu belli ediyor. 16 ağustos 2009'da oynanan Liverpool maçında da golünü attı. Metz kariyerinde 79 maçta 1 gol atan, Newcastle United formasıyla 30 maçta ağları havalandıramayan bir oyuncunun ilk maçında golle buluşması sevindirici. Ledley King ile sanki senelerdir bir arada oynuyor gibi bir görüntü sergilediler iki maçta da. Defans bölgesinde sakatlıklar yüzünden sıkıntı yaşayan Tottenham'a ilaç gibi geleceği aşikar. Bir defans oyuncusu daha alınsa fena olmazdı. Bir isim üzerinde yoğunlaşılmış fakat olmamış, ona da daha sonra değinelim.

Harry eski öğrencilerini kulübe katmaya devam etti. Peter Crouch altyapısından yetiştiği lakin hiç forma giyemediği kulübüne geri döndü. Transferinin ilk günlerinde eleştirmiştim bu hareketi. Nitekim Tottenham kadrosunda bolca forvet vardı. Allah'tan Darren Bent gitti de yer açıldı. Her neyse Crouchie 10 milyon pound'a patladı Tottenham'a. Geçtiğimiz hafta sakatlanan Modric'in yerine oyuna girerek golünü attı. O oyunda olduğu süre içerisinde, Galatasaray'ın Hakan Şükür varken bir dönem oynadığı şekilde oynadı Tottenham. Topu şişirdikçe şişirdi Crouch'a. Hakkını yemeyelim, o da bu topları olumlu kullandı ama ilk 11'de başladığı maçlarda bu hataya düşülmez inşallah.

Harry'nin bir diğer eski öğrencisi Niko Kranjcar. Luka Modric'in Birmingham maçında fibula kemiğinin kırılmasıyla sahalardan 3-5 ay uzak kalacak olmasının üstüne ilaç gibi geldi bu son gün transferi. Daha önce Dinamo Zagreb, Hajduk Split ve Porstmouth formaları giydi. Yabancılık çekeceğini sanmıyorum. Hem İngiltere'ye alışık hem de 2 tane daha Hırvat var Tottenham kadrosunda. Modric ve Corluka ona yardımcı olacaktır. Bu transferin maliyeti ise, ben hala inanmıyorum, oldukça düşük konuşulanlara göre. 2.5 milyon pound! Tabata'nın 8 milyon euro ettiği günümüz futbolunda çok iyi bir rakam. Modric'in iyileşmesiyle Kranjcar sol kanada, Modric forvet arkasına geçer diye umuyorum. Ummakla kalmıyor istiyorum.

Sheffield'tan iki oyuncu katıldı kadroya. İki genç yetenek. Bu iki oyuncu için Everton ile mücadele ettim Tottenham ve haliyle kazandı. Bu oyunculardan ilki Kyle Naughton. Defansın ortasında ve bek olarak görev alabiliyor. Yetenekli bir oyuncu olduğunu duydum ama tam anlamıyla bir fikrim yok. Tıpkı bir diğer Sheffield'lı Kyle Walker gibi. Zaten onu hiç izleme fırsatı bulamadık çünkü Sheffield'a geri kiralandı. Maliyetlerine gelirsek Naughton için 5 milyon, Walker için 3 milyon ödenecek. Bir transfer daha var sessiz sedasız gerçekleşen. Anton Blackwood katıldı Tottenham'a. Arsenal altyapısından serbest bırakıldı ve Tottenham'a imza attı. Bu şekilde O'Hara da kadroya katılmıştı hatırlarsınız. Yanlış biliyorsam düzeltin.

20 Ağustos 2009

Tottenham:5 Hull City:1 (Yürüyedur)

19 Ağustos 2009

Tottenham:2 Liverpool:1

15 Ağustos 2009

2009/2010 sezonu Tottenham Forma Numaraları

Forma numarası - İsim - Formanın arkasında yazacak olan isim şeklinde sıralanmış. Resimdeki ise Gary Lineker'in giydiği forma. Keşke hep böyle kalsaydı formalar.

1 Heurelho Da Silva Gomes - GOMES
2 Alan Hutton - HUTTON
3 Gareth Bale - BALE
5 David Bentley - BENTLEY
6 Tom Huddlestone - HUDDLESTONE
7 Aaron Lennon - LENNON
8 Jermaine Jenas - JENAS
9 Roman Pavlyuchenko - PAVLYUCHENKO
10 Robbie Keane - KEANE
12 Wilson Palacios - PALACIOS
14 Luka Modrić - MODRIĆ
15 Peter Crouch - CROUCH
16 Kyle Naughton - NAUGHTON
17 Giovani Dos Santos - GIOVANI
18 Jermain Defoe - DEFOE
19 Sebastien Bassong - BASSONG
20 Michael Dawson - DAWSON
21 Pascal Chimbonda - CHIMBONDA
22 Vedran Ćorluka - ĆORLUKA
23 Carlo Cudicini - CUDICINI
24 Jamie O'Hara - O'HARA
25 Danny Rose - ROSE
26 Ledley King - KING
28 Kevin Prince Boateng - BOATENG
29 Jake Livermore - LIVERMORE
30 Dorian Dervite - DERVITE
32 Benoit Assou-Ekotto - ASSOU-EKOTTO
39 Jonathan Woodgate - WOODGATE

Tottenham vs. Liverpool

Sezon açılıyor nihayet. İlk hafta rakip zorlu ama Liverpool ile karşılaşmak için bence iyi bir zaman. Maçtan biraz bahsedelim.

16 Ağustos 2009'da yani pazar günü Türkiye saati ile 18:00'da başlayacak.

Maçın hakemi Phil Dowd. Geçen sezon 29 maçta 92 sarı kart, 6 kırmızı kart göstermiş. Geçen sezon Tottenham 56 sarı, 5 kırmızı kart, Liverpool ise 50 sarı kart görüp hiç kırmızı kart görmemiş.

Geçen sezon White Hart Lane'deki maçı Tottenham 2-1 aldı, deplasmanda 3-1 mağlup oldu. Kendi sahasındaki maçta Liverpool 3. dakikada Kuyt'ın güzel golüyle öne geçse de, 70'de Carragher'ın kendi kalesine attığı golle eşitliği sağlayan Tottenham, Pavlyuchenko'nun 90'da attığı golle maçı kazandı. Şunu söylemek lazım ki Liverpool maç boyunca üstün olan taraftı. Maçın ufak bir özetini izlemek isteyenler şuraya bir baksın. Deplasmandaki maçtaysa, bir önceki maçtaki Carragher'ın hediyesine Hutton cevap verdi. 31. dakikada Torres'le öne geçti Liverpool. Ardından Hutton'ın kendi kalesine attığı golle 2-0 oldu skor. Robbie Keane, ki ilk maçta Tottenham'a karşı oynamış daha sonra Tottenham'a geri dönmüştü hatırlayacaksınız, 77. dakikada skoru 2-1 yapsa da Tottenham Benayoun'un 81. dakikadaki golüne engel olamadı ve maç 3-1 Liverpool lehine sonuçlandı. Bu maçın özeti de şurada bir yerde. Maçla ilgili diğer önemli anlar ise, Sami Hyypia'ya için yapılan koreografi, Robbie Keane'in gol atınca sevinmemesi ve Liverpool taraftarının Keano'yu alkışlamasıydı.

Tottenham'da geçen sezondan cezalı kimse yok. Jenas'ın sakatlığından dolayı oynayıp oynamayacağı belli değil. King'in de her zamanki gibi sakatlığı var ama oynayabilecek gibi görünüyor. Wootgate ameliyat olduğu için henüz oynayabilecek durumda değil. Gareth Bale'in dizinden bir sakatlığı var. Onun yerine Assou-Ekotto'yu izleyeceğiz ki bu kötü haber. Aşil tendonundan sakat olan Dawson'da bu maçta görev alamayacak ki bu iyi haber. Yeni transfer Bassong oynayacak defansta.

Liverpool'da da aynı şekilde geçen sezondan cezası kalan kimse bulunmuyor. Steven Gerrard, Carragher, Skrtel'in sakatlıkları var. Oynayıp oynamayacakları maç saatinde belli olacak. Agger, Aquilani ve Aurelio kesin olarak forma giyemeyecek. İki takımın da defansif anlamda sıkıntıları var. Forvetler gününde olursa şen şakrak bir maç izletebilirler bize.

Eski ve yeni Tottenhamlı, eski Liverpoollu Peter Crouch; Harry Redknapp'in şans vermesi halinde Liverpool'a karşı forma giyebilecek. Liverpool formasıyla 85 maçta 22 gol kaydetmişti. Eski bir Tottenham oyuncusu olmasına rağmen henüz Tottenham adına attığı resmi bir golü yok. Genellikle kiralık olarak geçirmiş Londra'daki yıllarını. Aynı durumda olan bir diğer oyuncu da Robbie Keane. Eski ve yeni Tottenhamlı, eski Liverpoollu...

Tottenham kırmızılarla karşılaştığı son 10 lig maçında sadece bir kez kazanabildi. O da az önce bahsettiğim White Hart Lane'deki 2-1 biten karşılaşmaydı. Fakat aynı zamanda geçen sene Lig kupasında Tottenham 4-2'lik bir galibiyet aldı. 38. dakikada Pavlyuchenko'nun attığı golle öne geçtikten 4 dakika sonra Campbell farkı ikiye çıkardı. 45. dakikada Campbell bir tane daha sallayınca skor 3-0 oldu. Kim bu Campbell derseniz, geçen sezon Berbatov'a karşılık Manchester United'dan kiralık olarak gelen genç bir forvet. Yanılmıyorsam bu sezon Hull City'nin başarısı için ter dökecek. Liverpool 49'da Plessis'le skoru 3-1'e getirse de Pavlyuchenko'nun 52. dakikadaki golüne engel olamadılar. 63'de Hyypia skoru belirledi. Buyrun buradan yakın.

Tottenham 11 maçtır kendi sahasında kaybetmiyor. Bu 11 maçın son 6'sını da kazandı. En son 30 Kasımda Everton'a 1-0 kaybetmişti.

Geçen sezona tarihinin en kötü başlangıcını yapmıştı Tottenham. Sekiz maçta sadece iki puan topladıktan sonra Harry Redknapp göreve geldi. Onunla birlikte çıkılan 30 karşılaşmada 49 puan toplayarak ligi 8. bitirdi. Son haftalarda UEFA'ya kalma şansı da oldu ama 8.'likle yetinmek zorunda kaldı.

Tottenham'da Liverpool'a karşı son hat-trick yapan isim Jimmy Greaves'ti. Sene taa 1963. 4 gol atmış kendisi o maç ve Tottenham 7-2 kazanmış. Güzel günlermiş...

Liverpool son 11 lig maçının birinde berabere kaldı, geriye kalan 10 maçı kazandı. Geçen sezon 77 gol attı ki 1990/1991'den beri ulaştıkları en yüksek rakam buydu.

Gelelim çok enteresan bir istatistiğe. Jamie Carragher 11 yıllık Liverpool kariyerinde sadece 3 gol atma başarısı göstermiş. İlginç olan bu değil, ilginç olan Tottenham maçlarında ikisi White Hart Lane'de olmak üzere kendi kalesine 3 gol atması. Seviyoruz seni Carragher.

Geçen sezon Tottenham adına en çok gol atan isim Darren Bent'di. 12'si ligde olmak üzere 17 gol kaydetti. Şimdi kadroda bulunmuyor. Onu takip eden 5'i ligde olmak üzere 14 gol atan Pavlyuchenko. Liverpool'da ise Gerrard 16'sı ligde olmak üzere 24 gol, Torres ise 14'ü ligde olmak üzere 17 gol kaydetti.

Benitez Liverpool'daki kariyerine 5 sene önce bir Tottenham maçıyla başladı. Maç Londra'da oynandı ve 1-1 berabere bitti. Liverpool Cisse ile 1-0 öne geçse de, şimdi de Tottenham kadrosunda bulundan Jermaine Defoe skoru eşitledi.

Liverpool Premier Lig tarihinde sadece 2 açılış maçını kaybetti. Bunlardan biri 1992'deki Notthingham Forest maçı, diğeri de 2003'teki Chelsea karşılaşmasıydı.

Kırmızılar 2003'ten beri sezonun ilk maçını kendi sahasında oynamıyor. Toplamda 12 kere deplasmanda oynamışlar ilk maçı. Gel gelelim bu konuda rekor 13 maçla Tottenham'da. Bu maçla eşitlenecek. Önümüzdeki sezon biri rekoru ele geçirecektir.

Tottenham son 12 açılış maçının sadece ikisini kazanmış. İyiymiş...

Torres Tottenham'a karşı oynadığı 3 maçta da gol atmış. Severim Torres'i ama yapma canım, yapma güzel evladım. Başka takım mı yok allasen? Torres demişken 2013'e kadar süren yeni bir sözleşmeye imza attığını da belirtelim.

Liverpool geçen sezon deplasmanlarda 36 gol atmış. Gel gelelim Tottenham geçen sene kendi evinde sadece 10 gol yemiş ki Tottenham tarihinin rekorlarından biri. Geçen seneki kötü performansa rağmen içeride iyi bir performans gösterdiler.

Resimde Tottenham'ın forvet ikilisini Defoe-Crouch olarak gösterse de, ben Redknapp'in maça Keane-Crouch ikisiyle başlayacağını düşünüyorum. Ayrıca resimde Bold olarak yazılmamış isimler oynaması kesin olmayanlar.

Transferlere değinecek olursak;
Liverpool:
IN: Glen Johnson (Portsmouth, undisclosed), Chris Mavinga (Paris St Germain, undisclosed), Alberto Aquilani (Roma, undisclosed)
OUT: Paul Anderson (Nottingham Forest, £250,000), Alvaro Arbeloa (Real Madrid, undisclosed), Xabi Alonso (Real Madrid, undisclosed)

Tottenham:
IN: Kyle Naughton (Sheffield United, undisclosed), Kyle Walker (Sheffield United, undisclosed), Peter Crouch (Portsmouth, undisclosed), Sebastien Bassong (Newcastle United, undisclosed)
OUT: Ricardo Rocha (released), Danny Hutchins (Yeovil Town, undisclosed), Didier Zokora (Sevilla, undisclosed), Darren Bent (Sunderland, rising up to £16.5m), Kyle Walker (Sheffield United, loan back)

Şimdilik bu kadar. Umarım Tottenham lige iyi bir başlangıç yapar da, keyifli bir pazar günü geçiririm.



 
^

Powered by BloggerFlamboyant Striker by UsuárioCompulsivo
original Washed Denim by Darren Delaye
Creative Commons License