27 Kasım 2009

Bursaspor:1 Galatasaray:0

Bursaspor ilk yarıda hücuma çıkarken topu kenarlardan kullanıp, defansın ortasında biraz boşluk yakalamaya çalıştı. Galatasaray defansının fizik üstünlüğü göze alındığında mantıklı bir karardı. Bir de bunun üstüne beklerin kötü performansı eklenince Bursa'nın ekmeğine yağ sürülmüş oldu. İlk yarıda ve gole kadar bu şekilde oynamaya gayret ettiler. Volkan ve Sercan'ın süratini kullandılar. Beklerin kötü performansından bahsetmişken, Sabri'nin ileri çıktığında geri dön(e)memesi de Galatasaray adına sıkıntı yarattı. Hakan Balta ise hiç ileri çıkmadı ama defansif olarak da etkili değildi.

Galatasaray'da ise orta sahada 6 oyuncu oynamasına rağmen kısa ve hızlı paslar yapmak yerine, top şişirmeye ve ceza sahası içinde, ortada kimse olmamasına rağmen, orta yapmaya başvurunca Ömer ve Zapo bütün topları bir bir topladı. Özellikle orta 3'lünün önünde oynayan Arda-Kewell-Keita'nın hangisinin nerde oynadığı pek belli olmadı. Keita ve Arda kanatlara kaçtılar, Kewell biraz geride kaldı. Keita da, Kewell da etkisiz bir oyun sergiledi. Arda kötü değildi ama ropörtajında sesinden anladığım kadarıyla da hastalıktan daha tam olarak kurtulamadı.

Maçın ilk yarısındaki ofsayt pozisyonunda, hakemin pasif ofsaytı atlaması Bursaspor'u belki de bir golden etti. Ergiç'in direkten dönen topundan da bahsetmek lazım. Gerçekten çok sert vurdu. Sabri'nin düşürüldüğü pozisyondaki faul kesinlikle çok sertti. O pozisyonda Sabri'ye neden kart çıktı anlamadım. Boşu boşuna haftaya cezalı duruma düştü gerçekten. Büyük bir kayıp değil ama sonuçta bir kişi eksiliyor. Neeskens'in o pozisyonda sinirlerine hakim olması gerekirdi, olamadı. Hepimiz insanız, olur öyle arada. Lakin Elano'daki gereksiz gerginlik nedendir çözebilmiş değilim. Olmayacak pozisyonda hakemle tartışmalar falan. Halbuki yeni girmişti oyuna. Keita'nın sol taraftan sağ direğe doğru vurduğu şut güzeldi. Bir pozisyonda da eğer pas atılabilse gol pozisyonuna girecekti, olmadı.

Bursaspor istikrarlı oynuyor. Şimdiye kadar ligde Fenerbahçe hariç her takıma gol atabildiler. Defanslarındaki Zapo ve Ömer iyi bir ikili olmuşlar. Bu maçta da forvet olmayınca, özellikle Zapo beklere ve önlerinde oynayan oyunculara çok yardımcı oldu. Bekler demişken, Ali Tandoğan'ın yokluğunda Bursaspor'un ne yapacağı merak konusuydu. O bölgeye Tuna'yı yerleştirdiler. Tuna da bir adım ileri atmadı. Hep mevkisinde kalarak yapamayacağı işlere hiç kalkışmadı. İyi oynamasa da o tarafı idare etti.

Galatasaray'ın puan kaybıyla Fenerbahçe'nin puan kaybetme olasılığı da artmış oldu. Bu işler böyle gidiyor ezeli rakipler arasında ama inşallah Fenerbahçe bu gidişe bir dur der ve yarın Kasımpaşa'yı yenerek puan durumunda avantajlı konuma gelir. Bu tip avantajları tepmenin acısı daha sonra çıkıyor.

Long live Ronnie James Dio!



Mide kanserine yakalanmış. Erken safhalarda fark edilmiş olması biraz olsun sevindirici. Sen daha lazımsın, gitme bir yere.

Robbie Keane'i rahat bırakın

Yaklaşık olarak böyle demiş Harry Redknapp. Kimi taraftarlar Liverpool'a gidişini hala unutmuş değil. Üstüne bir de bu sezondaki isteksiz görüntüsü ve düşük performansı eklenince, tepki kaçınılmaz oldu. Harry de bunun farkında fakat bambaşka bir noktaya dikkat çekmek istemiş: Robbie Keane'in kişiliğine.

Sahada olmasa bile Tottenham için önemli bir oyuncu. Takım içinde sevilen ve en önemlisi saygı duyulan biri. Bu yüzden kaptanlık bandını taşıyor zaten. Bir iki gol atıp, biraz olsun eleştirileri susturmaya ihtiyacı var bana kalırsa. Dünya kupasında izlemek isterdim. Tamam Fransa'yı izlemek daha fazla keyif verir ama Henry'nin attığı gol ve Afrika'ya nasıl gittiklerini hatırladıkça Robbie Keane'in tayfasını izlemek daha güzel olurdu diyeceğim maçları izlerken.

Robbie Keane demişken, FM 2010'daki hayvani performansına değinmeden olmaz. Döktürüyor resmen. Atıyor, attırıyor... Nazar değmesin.



 
^

Powered by BloggerFlamboyant Striker by UsuárioCompulsivo
original Washed Denim by Darren Delaye
Creative Commons License