Türkiye'den Futbol etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Türkiye'den Futbol etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Mart 2010

Türk Spor Basını

futbol hakkındaki kuralları bilmeden ezbere haber yapar, yalan dolan ve desteksiz haberlerle doludur. sokakta yürürken sağda solda " olm lan ronaldinho'yu getirtmiş fener" diye bi laf duysa hemen manşetten girer. ben bloga bir yazı koyarken bile oraya yazacağım bilgileri 40 kaynaktan doğrulatıp da koyuyorum aman bi yanlışlık olmasın diye. ama bu efendiler hiç araştırmadan etmeden "vurun abalıya" misali habercilik yapmaya devam ediyorlar. galatasaray'ın bir ali turan olayı oldu ya, şimdi de kasımpaşalı yekta ile ilgili bir haber çıkmış:

http://www.milliyet.com.tr/...8434/default.htm?ver=91

"gelecek sezonki kadrosunu şimdiden belirlemek için harekete geçen galatasaray’ın ikinci ali turan vakası direkten döndü.

sarı kırmızılı ekip sözleşmesi süren bir oyuncuya daha transfer teklif etti.

lig radyo genel yayın yönetmeni mehmet ayan’ın haberine göre, kasımpaşa’nın bu yıl öne çıkan oyuncularının başında gelen yekta’ya galatasaray sportif a.ş genel müdürü adnan sezgin’in geçen ay transfer teklifinde bulunduğu ortaya çıktı. kulübüyle sözleşmesi 2010-2011 sezonunun sonunda bitecek olan Yekta Kurtuluş' un teklifi reddettiği belirtildi.

oyuncuya gelen tekliften kasımpaşaspor’un haberinin olmadığı, yekta’ya teklifin gizli tutulması telkininde bulunulduğu bildiriliyor. menfaatleri için bugünlere kendisini getiren kasımpaşa’ya ihanet etmeyeceğini ifade eden Yekta, kulübüyle önümüzdeki günlerde sözleşmesini uzatacak. kasımpaşaspor da yekta’yı satmama kararlılığında."

çok merak ediyorum acaba hiç bu haberi yaparlarken türkiye futbol federasyonunun sitesine girip bakmak akıllarına geldi mi? oyuncu bilgilerinden bakarsın, oyuncunun sözleşmesi ne zaman bitiyormuş öğrenirsin. al bak, bu kadar basit:

http://www.tff.org/...lt.aspx?pageıd=30&kisiıd=304236

neymiş? oyuncunun sözleşmesi 2010–2011 sezonunun sonunda değil 31 mayıs 2010 tarihinde bitiyormuş.

bilmediğiniz başka bir şey de uefa ve fifa kuralları gereğince sözleşmesinin bitimine 6 ay kalan bir oyuncuya transfer teklifi yapılabileceği ve oyuncunun istediği kulüp ile görüşme hakkına sahip olduğudur. ama işte, amaç haberi yukarıdaki şekli ile verip kulüp üzerine tepki çekmek.

birazcık football manager oynasanız "approach to sign" olayının mantığını kavrarsınız lan! vallaha bak, çok zor değil.

13 Şubat 2010

Özlüyoruz

Saha kenarında
futbolun insan faktöründen hiç anlamayanları,
taktik fakirlerini,
ilk fırsatta oyuncusunu taraftarın önüne atanları,
hakemi ağzından düşürmeyenleri,
futbol karizması yoksunlarını,
bir kupa maçına kaleci hariç 8 defansif oyuncuyla çıkanları,
'arkada topa vurmayan çevirmenleri',
antremanda neşe saçmayan futbolcuları
ve daha bir çok şeyi gördükçe
seni deli gibi özlüyoruz.
Yolun düşerse buyur gel.
N'olur gel...

28 Ocak 2010

Güle Güle Shabani

Vakti var elbet her ayrılığın.
Gel şu yönetimleri, sözleşmeleri, miktarları atalım bir kenara.
Gel her giden gibi acıtma içimizi kelamlarınla.
Gel bir tebessümle veda edelim karşılıklı.
Sevdik çünkü seni.
Shabaniii Nondaaa, Shabaniii Nondaaa




01 Ocak 2010

Kocaelispor için 'Bir Tuğla da Sen Koy'

Kocaelispor’umuzun geleceği için başlatılan kurtuluş savaşı mücadelesine tüm Kocaeli halkının katılımını sağlamak ve Kocaeli’nin en önemli ortak paydası olan Kocaelispor’umuza destek için “Bir Tuğlada Sen Koy” kampanyası başlatılıyor. Kampanya ile ilgili hazırlıklar son aşamada olup, kısa bir süre içinde basın toplantısı yapılarak kulübümüz tarafından bu kampanyanın detayları açıklanacaktır.

Kocaeli Halkı Kocaelispor’a destek verirken karşılığında mutlaka Kocaelispor Kulübü Derneği makbuzunu teslim alacak ve hiçbir şekilde karşılıksız olarak bağış toplanmayacaktır.

Bir Tuğlada Sen Koy, İzmit İsmetpaşa Stadı’nın Tuğla ile kaplanacak olan çevresinde ve

Kocaelispor Tarihinde adın yer alsın.
Kampanya şu şekilde yürütülecek ve koordinasyonu sağlanacaktır.

1- İki farklı bankada başkanımız ve yönetim kurulumuz adına açılacak olan ortak hesaplara yatırılacak paraların dekontları ile , irtibat bürolarına müracaat yapıp isim yazdırılarak ve Kocaelispor bağış makbuzunu alarak bağış yapılacaktır.


2- Kulüp telefonlarımız aranıp, isim ve adres verilmesi halinde görevli arkadaşların size ulaşmasını sağlayıp Kocaelispor bağış makbuzu karşılığı ücret elden verilerek bağış yapılacaktır.


3-Şehrin muhtelif yerlerine açılacak olan kampanya irtibat bürolarında yine makbuz karşılığı kampanya ücreti yatırılarak bağış yapılacaktır.


4-Kocaeli'de yayın yapan gazetelerin spor servislerine giderek yine kulübümüz bağış makbuzu karşılığı kampanya ücretini yatırarak bağış yapılacaktır.

5-Kulübümüz resmi internet sitesi www.kocaelispor.org.tr'de açılacak olan kampanya sayfasına iletişim bilgileri yazdırılarak görevli arkadaşların size ulaşmasını sağlayabilir, yine bağış makbuzu karşılığı kampanyaya katılarak bağış yapabileceksiniz.


Kampanyaya katılacak olan kişilerin, Kocaelispor bağış makbuzu almadan ve istemeden hiç kimseye para vermemeleri konusunda dikkatli olmaları gerekmektedir.
Kampanyaya katılacak olan tüm kurum veya kişilerin isimleri Resmi İnternet Sitemiz aracılığı ile kamuoyuna duyurulacak ve web sitemizde bir bölüm açılarak isimleri sürekli yayınlanacaktır.

Üzülüyorum Kocaelispor'un bu durumuna. Bu kampanya başarılı olur mu bilinmez. Daha önce aynı şey Celtic yapmış ve başarılı olmuş. Kocaelispor taraftarına sabır dileyelim. Umarım kısa zamanda düze çıkarlar.

27 Aralık 2009

Kal Bu Sene!

25 Aralık 2009

Gol Krallıkları

Almanya:

1. Stefan Kießling (Bayer Leverkusen) -> 12 gol
2. Lucas Barrios (Borussia Dortmund) -> 9 gol
3. Mario Gomez (Bayern Münih) -> 8 gol
3. Kevin Kuranyi (Schalke 04) -> 8 gol
5. Edin Dzeko (Wolfsburg) -> 7 gol

İngiltere:

1. Jermaine Defoe (Tottenham Hotspur) -> 13 gol
1. Didier Drogba (Chelsea) -> 13 gol
3. Wayne Rooney (Manchester United) -> 12 gol
4. Fernando Torres (Liverpool) -> 11 gol
5. Darren Bent (Sunderland) -> 10 gol
5. Louis Saha (Everton) -> 10 gol

Fransa:

1. Gervinho (LOSC Lille Métropole) -> 11 gol
2. Nene (AS Monaco FC) -> 10 gol
3. Pierre-Alain Frau (LOSC Lille Métropole) -> 9 gol
4. Kévin Gameiro (FC Lorient) -> 8 gol
4. Asamoah Gyan (Stade Rennais FC) -> 8 gol
4. Lisandro Lopez (Olympique Lyonnais) -> 8 gol

İspanya:

1. David Villa (Valencia) -> 12 gol
2. Zlatan İbrahimovic (Barcelona) -> 11 gol
3. Soldado (Getafe) -> 10 gol
3. Higuain (Real Madrid) -> 10 gol
4. Lionel Messi (Barcelona) -> 9 gol

İtalya:

1. Di Natale (Udinese) -> 11 gol
2. Diego Milito (İnter) -> 10 gol
3. Francesco Totti (Roma) -> 9 gol
4. Pazzini (Sampdoria) -> 8 gol
4. Matri (Cagliari) -> 8 gol

Hollanda:

1. Luis Suarez (Ajax) -> 18 gol
2. Bryan Ruiz (Twente) -> 13 gol
3. Mads Junker (Roda JC) -> 9 gol
4. Ola Toivonen (PSV) -> 8 gol
5. Balázs Dzsudzsák (PSV) -> 8 gol

İskoçya:

1. Kris Boyd (Rangers) -> 13 gol
2. Kenny Miller (Rangers) -> 10 gol
3. Scott McDonald (Celtic) -> 9 gol
4. Antony Stokes (Hibernian) -> 8 gol
5. Georgios Samaras (Celtic) -> 7 gol
5. Lukas Jutkiewicz (Motherwell) -> 7 gol

Türkiye:

1. Ariza Makukula (Kayserispor) -> 13 gol
2. Harry Kewell (Galatasaray) -> 9 gol
2. Julio Cesar De Souza (Gaziantepspor) ->9 gol
3. Andre Moritz (Kasımpaşa) -> 7 gol
3. Shabani Nonda (Galatasaray) -> 7 gol

02 Aralık 2009

Resmi site üzerinden taraftara küfür etmek

Messi'li, Gerrard'lı, Lampard'lı kadrosuyla Tokatspor...
Tevez'li, Iniesta'lı, Drogba'lı kadrosuyla Altay...
Bu iki takımı Şükrü Saracoğlu'nda canlı olarak izleyebilirsiniz. Hem de 44 TL ile 215TL arasında değişen fiyatlarla. Haydi ne duruyorsunuz? Gık çıkarmadan alın biletleri...

Yazıklar olsun!

29 Kasım 2009

Geçmiş olsun

Büyük geçmiş olsun Kazım. En kısa zamanda iyi olman dileğiyle...

28 Kasım 2009

Dahi !

Fenerbahçe'nin kanat oyuncuları olmadan oynadığı bir taktik hatırlayan var mı içinizde? Yoksa bu akşamki maçı iyice aklınıza kazıyın, bir daha göremezsiniz belki. Yaklaşık olarak şu şekilde oynadı Fenerbahçe:

-----Güiza-----------Semih-----
-------------Alex---------------
---------Mehmet Topuz--------
-----Cristian--------Selçuk-----
Carlos--Lugano--Önder--Gökhan
------------Volkan-------------

Defansta top çıkarabilecek adam yok. Defansın önündeki isimler al gülüm ver gülümden daha ileriye gidebilecek adamlar değil. Mehmet Topuz ve Alex ile hem kendi sahandan çıkmak hem de forvetlere pozisyon hazırlamak zorundasın. Bu iki oyuncunun oyun kurması gereken alanın büyüklüğünü gözünüzde canlandırabilmişsinizdir umarım. Alex'in de her maçta olduğu gibi bu maçta da markaj altında olduğu düşünülürse bu iş Mehmet Topuz'a kaldı çoğunlukla. Mehmet'in tek başına bir şey yapmasını beklemek, futboldan hiçbir şey anlamamaktır ya da her şeyi bildiğini sanmak. Yazının başlığı neden "dahi" sanıyorsunuz. Bu dahimiz Mehmet Topuz'un üstüne kalan taktiğin Mehmet Topuz yüzünden işlemediğini düşünerek kenara alıyor. Yerine giren isim Özer. Tamam çok yetenekli oyuncu ki bana kalırsa iyi de oynadı ama taktiği değiştirmediğiniz sürece istediğiniz oyuncuyu getirin aksayacaktır.

Kanatsız oynadı dedim yazının başında. Bu şekilde oynamak Kasımpaşa'nın işini kolaylaştırdı. Sadece Kasımpaşa değil, kimle oynasanız işi çok kolay olurdu. Hali hazırda Fenerbahçe maçın favorisi olduğu için çoğu takım öncelikli olarak 1 puan için geliyor Kadıköy'e. Bir puanı kazanmak için de defansınızın iyi olması lazım. Eğer öyle ahım şahım defanslara sahip değilseniz, defans oyuncularını birbirine yakın oynatarak, forvetlerin gol bulma şansını minimuma indirirsiniz. Hele bir de rakibin kanatlardan bir tehtidi yoksa, defansı açmak zorunda kalmazsınız. Birazcık da boy üstünlüğünüz varsa hava toplarını da bir bir toplarsınız. Güiza gibi Fenerbahçe tarihinin en büyük hatalarından biri olduğu sürece sırtınız yere gelmez. Ayrıca bu kanat oyuncusu olmayan sistemde, Kasımpaşa'nın kanat oyuncularını hatta beklerini sadece Fenerbahçe bekleri savunmak durumunda kaldı.

Sadece Daum'u eleştirmemek lazım. Geçen seneden beri bazı oyuncularımızın ciddi anlamda mental eksikliklerinin olduğunu düşünüyorum ve hatta işi biraz ileri götürüp Fenerbahçe'nin sahaya nasıl dağılması gerektiğini bilmediğini söylüyorum. Eğer bir oyuncu topu aldığında, kim olursa olsun, karşısında 4 tane rakip oyuncuya rağmen 1 tane takım arkadaşını görüyorsa bu çok ciddi bir olaydır. Bu işi Emre düzeltiyor Fenerbahçe'de. Zaten onun oynamadığı her maçta takımın hali ortada.

Maçın başında Volkan'ın yediği golün artık bir açıklaması yok. Seyirci baskısı yok, rakip baskı yapmıyor, top sert veya abuk sabuk bir yerden sekip gelmiyor, genç kaleci değilsin, heyecanlı hiç değilsin... Volkan bu sezon iyi götürüyordu ama bu hatayı profesyonel bir kalecinin yapma hakkı yok yahu. Fenerbahçe'de oynuyorsun.

Roberto Carlos'un Fenerbahçe'ye bu saatten sonra faydasının olacağını düşünmüyorum. Eğer daha önce yazdıklarımı okuduysanız, hiçbir zaman eleştirmedim saygımdan. Yine eleştirmiyorum, aklının burda olmadığını düşünüyorum ve aklı neredeyse orada olmasını istiyorum.

Güiza... Aslında onun hakkında söyleyeceğim o kadar çok şey var ki. Fenerbahçe formasını taşıdığı için susuyorum. En kısa zamanda bu formadan olabildiğince uzağa gitmesi en büyük isteğim. Maç öncesinde yazdığım yazıda gol atacağını söylemiştim. Kaleci ve defans hatasından saçma sapan bir gol attı evet. Şu saatten sonra her maç 4'er 5'er gol atsa önemi yok. Yalvarıyorum gönderin şu adamı. Forvet dediğin adam biraz vasıflı olur. Güiza'da ne dripling yeteneği var, ne hava toplarına hakim, ne bitiricilik var, ne pas dağıtabiliyor... Hız, ikili mücadele desen yerlerde sürünüyor. Ne kaldı geriye Allah aşkına? Onun hakkında daha fazla yazarsam kendime hakim olamayacağım.

Bayramı zehir ettiniz, büyük bir fırsatı teptiniz. Aferin size! Şimdilik burada kesiyorum. Daha sonra devam etmeye gayret ederim.

Fenerbahçe - Kasımpaşa maçı öncesi

Volkan Demirel, Gökhan Gönül, Diego Lugano, Önder Turacı, Roberto Carlos, Selçuk Şahin, Cristian Baroni, Alex de Souza, Mehmet Topuz, Daniel Güiza, Semih Şentürk...

Takımımızın 11'i böyle. Merak ediyorum acaba Daum, Özer'i oynatmamak için daha kaç takla atacak. Kasımpaşa karşısına bile ilk 11'de çıkamayacak mı bu adam? O kadar mı yeteneksiz, yoksa bir alıp veremediği mi var bizim dahi(!)nin. Uzun bir zaman sonra iki forvetimiz de sahada olacak ama Semih'i forvet gibi mi yoksa Alex'e yakın mı oynatacağı belli değil. Daniel Güiza bu maç gol atacaktır ama hiçbir şey yapmadan. Boş kaleye falan yuvarlar bir tane. Ondan sonra da "çift forvet olunca bla bla" muhabbetleri başlar. Geçen haftalarda kafasının üstünden geçen topa zıplamaması vs. kısa bir süreliğine unutulur...

Her neyse, inşallah sözlerimi bana yedirir Güiza. Yine inşallah güzel bir oyunla galip gelerek Galatasaray'ın mağlubiyetini taçlandırırız. Zaten seyircisiz maç, bir de kötü futbol olursa... Neyse bunları düşünmemek lazım şimdi. Saldır Fenerbahçe!

27 Kasım 2009

Bursaspor:1 Galatasaray:0

Bursaspor ilk yarıda hücuma çıkarken topu kenarlardan kullanıp, defansın ortasında biraz boşluk yakalamaya çalıştı. Galatasaray defansının fizik üstünlüğü göze alındığında mantıklı bir karardı. Bir de bunun üstüne beklerin kötü performansı eklenince Bursa'nın ekmeğine yağ sürülmüş oldu. İlk yarıda ve gole kadar bu şekilde oynamaya gayret ettiler. Volkan ve Sercan'ın süratini kullandılar. Beklerin kötü performansından bahsetmişken, Sabri'nin ileri çıktığında geri dön(e)memesi de Galatasaray adına sıkıntı yarattı. Hakan Balta ise hiç ileri çıkmadı ama defansif olarak da etkili değildi.

Galatasaray'da ise orta sahada 6 oyuncu oynamasına rağmen kısa ve hızlı paslar yapmak yerine, top şişirmeye ve ceza sahası içinde, ortada kimse olmamasına rağmen, orta yapmaya başvurunca Ömer ve Zapo bütün topları bir bir topladı. Özellikle orta 3'lünün önünde oynayan Arda-Kewell-Keita'nın hangisinin nerde oynadığı pek belli olmadı. Keita ve Arda kanatlara kaçtılar, Kewell biraz geride kaldı. Keita da, Kewell da etkisiz bir oyun sergiledi. Arda kötü değildi ama ropörtajında sesinden anladığım kadarıyla da hastalıktan daha tam olarak kurtulamadı.

Maçın ilk yarısındaki ofsayt pozisyonunda, hakemin pasif ofsaytı atlaması Bursaspor'u belki de bir golden etti. Ergiç'in direkten dönen topundan da bahsetmek lazım. Gerçekten çok sert vurdu. Sabri'nin düşürüldüğü pozisyondaki faul kesinlikle çok sertti. O pozisyonda Sabri'ye neden kart çıktı anlamadım. Boşu boşuna haftaya cezalı duruma düştü gerçekten. Büyük bir kayıp değil ama sonuçta bir kişi eksiliyor. Neeskens'in o pozisyonda sinirlerine hakim olması gerekirdi, olamadı. Hepimiz insanız, olur öyle arada. Lakin Elano'daki gereksiz gerginlik nedendir çözebilmiş değilim. Olmayacak pozisyonda hakemle tartışmalar falan. Halbuki yeni girmişti oyuna. Keita'nın sol taraftan sağ direğe doğru vurduğu şut güzeldi. Bir pozisyonda da eğer pas atılabilse gol pozisyonuna girecekti, olmadı.

Bursaspor istikrarlı oynuyor. Şimdiye kadar ligde Fenerbahçe hariç her takıma gol atabildiler. Defanslarındaki Zapo ve Ömer iyi bir ikili olmuşlar. Bu maçta da forvet olmayınca, özellikle Zapo beklere ve önlerinde oynayan oyunculara çok yardımcı oldu. Bekler demişken, Ali Tandoğan'ın yokluğunda Bursaspor'un ne yapacağı merak konusuydu. O bölgeye Tuna'yı yerleştirdiler. Tuna da bir adım ileri atmadı. Hep mevkisinde kalarak yapamayacağı işlere hiç kalkışmadı. İyi oynamasa da o tarafı idare etti.

Galatasaray'ın puan kaybıyla Fenerbahçe'nin puan kaybetme olasılığı da artmış oldu. Bu işler böyle gidiyor ezeli rakipler arasında ama inşallah Fenerbahçe bu gidişe bir dur der ve yarın Kasımpaşa'yı yenerek puan durumunda avantajlı konuma gelir. Bu tip avantajları tepmenin acısı daha sonra çıkıyor.

25 Ekim 2009

Derbi ve 'bir kısım' Beşiktaşlılar

Bir derbi daha geldi çattı. Maçın analizine daha sonra belki değiniriz. Şimdi bahsetmek istediğim şey biraz farklı. Çeşitli internet sitelerinde gördüğüm kadarıyla 'bir kısım' Beşiktaşlılar, takımlarının kötü günlerini unutup derbi heyecanına ucundan kıyısından ortak olmaya çalışmışlar. Şimdi moda olan Fenerbahçe - Galatasaray derbisine bok atmak. Peki bok atılacak bir derbi midir bu?

Öncelikle tırnak içine aldığım başlıktaki bir kısım yazısı herhangi bir kinaye içermiyor. Gerçekten de bütün Beşiktaş taraftarlarını bu güruhun içine almak istemiyorum. Her neyse... Bu 'bir kısım' taraftar, derbiyi el sikko olarak nitelendirmişler sağolsunlar. Neymiş efendim, dünyanın umrunda değilmiş bu derbi de, biz kendimizi avutuyormuşuz da... İsterse kimsenin umrunda olmasın. Hatta sadece Fenerbahçeliler ile Galatasaraylılar takip etsin bu maçı. Bizim için dünyanın en büyük derbisi budur. Yıllardan beri süregelen rekabet, kıyasıya dostluk... Kazanınca rakip taraftarı dozunda kızdırma, yenilince çok üzülme...

Bu bir kısım da bunun farkında. Yoksa ucundan kıyısından kendilerine pay çıkarmaya çalışmazlar. 'Beyler siz Fenerbahçe - Galatasaray diyorsunuz da, bir de Beşiktaş var'. Evet var, ama şu an konumuzla hiç alakası yok. Size tavsiyem heyecan ve stres olmaksızın, kurulun koltuğunuza, maçın keyfini çıkarın. Takmayın kafanızı böyle şeylere. Demirören diyin, Mustafa Denizli diyin, Nihat diyin, Bobo diyin... Fenerbahçe ile Galatasaray'ın adını ağzınıza almayın 'bir kısım Beşiktaşlılar'.

08 Eylül 2009

Tarihi nasıl kaçırdık? ADS-Livorno

Her şey şehir efsanesi gibi başlamıştı, Adana Demirspor Livorno'yu konuk edecekti ve biz de tarihi bir olaya tanıklık edecektik. Ne yazık ki şanslı olan 15.000 biletli seyirci dışında 70 Milyon nüfuslu ülkede bunu izleyebilen hiç kimse olmadı. Cuma günü bu ülkede tarihi bir maç oynandı ama futbolun her şeyiyle yankılandığı, her alanda konuşulduğu topraklarda bizim gibi futbolun peşinde bıkmadan usanmadan koşanların elinde hiç bir bilgi yok. Konuşacak bir şeye, yapılacak farklı yorumlara sahip değiliz. Dünya çapında ses getirmesi gereken, Türk futbol tarihinde bir ilk olan, modern futbolu rafa kaldırıp 1950'lerin, 1960'ların ruhunu yaşatan bu tarihi maçı kamuoyumuzun, Türk basınının ve medya kuruluşlarının işgüzarlığı ve ilgisizliği sayesinde izleyemedik. Elimizde DHA'nın 4-5 dakikalık görüntüleri ve kendi yayın kuruluşlarındaki birbirinin kopyası haberleri, NTV Spor'un bir kaç haberi ve çekimiyle Anadolu'dan Futbol'un yazarı Hüseyin'in yazıları var bilgi olarak. Cuma gecesi Türk futbolu için nasıl tarihi ve unutulmaz bir gece olduysa Türk spor yayıncılığı için de aynı oranda tarihi ve utanç dolu bir gece oldu bizce.

Öncelikle DHA ve NTV'nin hakkını verelim, canlı yayın yapmamış olsalar bile ileride bahsedeceğimiz gibi siyasi yönü olan böyle bir müsabakadan bizi haberdar etmek için verdikleri çaba da önemliydi. Özellikle NTV'nin canlı bağlantıları ve Bağış Erten'in oraya gitmesi tatmin ediciydi. Yenilsen De Yensen De'yi sunarken konsept olarak bu maçı temel almaları da zaten işi önemsediklerini gösteriyor. DHA da elindeki görüntüleri diğer yayın organlarıyla paylaştı, kendine bağlı olan bir kaç gazetede haber yaptı bunu. Çaba harcayanların emeklerine ve çabalarına saygımız sonsuz elbette ancak futbol tarihimizde bir ilki yaşadığımız bu festival gibi olayla ilgili tüm verileri 10 dakikada izleyip-okuyup bitiriyoruz. Bu kadar kısa sürmemeliydi bir tarihe tanıklık etmek.

Şimdi Livorno'nun Türkiye'ye gelişinin belli olmasından sonra aşama aşama yaşanan olaylara ve bir tarihin gözümüzün önünden nasıl kaçıp gittiğine bakalım.

O olaya tam anlamıyla girmeden önce şuna değinelim : İlk paragrafın sonunca "bizce" diye kişisel bir ifade kullanmış olabiliriz ancak bunu açmak gerekir. Düşüncemiz bu olsa da kişisel olarak değil, ülke genelinde de hayati önemi olan bir olaydı bu sonuçta. Türkiye'nin 3. kademe ligi olan TFF 2. Lig takımı Adana Demirspor, Avrupa'nın 3 dev liginden biri olan İtalya Serie A'dan bir takımı Türkiye'ye getiriyor. Bu olay sadece Adana Demirsporlular'ı değil, en büyük rakipleri Adanasporlular'ı ve stada giremeyen tüm Adanalılar'ı, Anadolu'da futbolun peşinden koşan tüm tribün emekçilerini, karşılaşan iki ekibin ortak noktası olan solcuları ve solcuların da siyasi arenada en büyük rakibi olan sağcıları da ilgilendiriyor. Maça ilginin ne kadar fazla olduğunu anlamak için İzmir'den Yalı'nın, İstanbul'dan Çarşı'nın, Ankara'dan Alkaralar'ın ve çeşitli yerlerden bir çok taraftar grubu üyelerinin tribünde yer aldığını hatırlatalım. Futbolu kıyısından köşesinden tutan herkes kendini bir de siyasete adayanlar için zaten bulunmaz bir nimetti bu maç.

Artık yayın konusuna geçebiliriz tamamen. Bu maçın oynanacağı kesinleştiği zaman ilk olarak Adana Demirspor ve NTV Spor arasında ufak bir görüşme oluyor. Anlaşmaya varılamıyor ilk aşamada. Tabii bu 2 yönü var, Adana Demirspor ve NTV olarak ayrı ayrı bakmak gerekiyor. Aslında ikisi de farklı açılardan aynı yola çıkıyor ama açıklamalardaki ufak farklılıklar ilginç tezatlara da sebep oluyor. Öncelikle NTV'ye sorduğumuzda NTV tarafından canlı yayın konusunda bir niyet olduğu, görüşmenin yapıldığı ancak anlaşmanın sağlanamayıp sonuçsuz kaldığı söyleniyor. Bu gelişmelerin ardından Adana Demirspor başkanı aynı zamanda bir Adanasporlu da olan Güntekin Onay'ı arıyor ve bu maçın yayını konusunda bir ricada bulunuyor. Araya başkaları da sokuluyor ancak NTV ikinci aşamada pek de niyetli olmuyor yayın konusunda. Kısacası "bakarız" deniyor ve geçiştiriliyor olay. Detaylı görüşüp de anlaşılamama gibi bir durum yok ortada ama devamında da konuşulan bir şey yok. Öylece askıda kalıyor kulüp ile NTV arasındaki görüşme. Olumlu sonuç alınamamasındaki sebebin mali konular mı yoksa maçın siyasi durumu mu olduğu konusunda bir kanaate varamıyoruz yani. NTV'nin bu maçı kimseye kaptırmayacağını düşünürken yayın konusunda ciddi sayılabilecek bir gelişmenin olmayışı bile düşündürücü. Burada ilginç bir nokta da NTV'nin maçı yayınlamamasına rağmen bu işe en çok özen gösteren kanal olması ve diğer kuruluşların önünde yer alması, garip bir tezat oluşuyor bu açıdan bakınca.

TRT cephesinde ise olaylar başka bir boyut alıyor. NTV cephesindeki gibi basit bir ilgisizlik hikayesi değil olay. İlk başta ücretsiz yayınlayalım diyor TRT. Bu işin en tepesindeki kurum olduklarını söyleyip kulüple ücretsiz yayınlanması için anlaşmak istiyorlar, bir nevi ültimatom yolluyorlar kulübe. Ya parasız yayınlarız ya da yayın yapmayız diye. En azından sembolik bir ücret ödenmesi ve az da olsa bu güzel girişim için destek olunması isteniyor kulüp tarafından, TRT para vermemekte direniyor. Kulüp devreye AKP Adana Milletvekillerinden birini sokmak istiyor. Telefon görüşmesi yapılıyor ve TRT'den yayının yapılıp kulübe makul bir ücret ödenmesi yolundaki istekler iletiliyor. Bilin bakalım bir vekil bu tarihi maç için seçildiği ilin takımına nasıl destek oluyor ?.. Herhangi bir girişimde bulunmayıp kendisini vekil seçen ili böyle mükafatlandırıyor. Devletin elindeki kanala bir milletvekili olarak açıp rica etse ve bu maç TRT3'ten yayınlansa herkes tatmin olurdu. Ancak milletvekili bunu yapmadı, TRT yönetimi de bu güzel girişime finansal olarak destek sağlamayınca canlı yayın konusundaki son umut da uçup gidiyor. Tüm bu olumsuz görüşmelerin ve sonuçsuz çabaların ardından TRT maçın siyasi yönünü sebep gösterip yayınlanmama gerekçesini böyle açıklıyor kulübe. Mali konuların önüne perde çekilip ana sebep buymuş gibi gösteriliyor bir bakıma. Gerçi ana sebep olduysa o daha da vahim ya neyse, siyaset olayına girmeyelim, bizim tek derdimiz futbol. Her fırsatta Anadolu takımlarının gelişmesini savunanların, kendi normal reytinglerini fazlasıyla aşacağı neredeyse garanti olan böyle bir tarihi organizasyonu bedavaya getirme çabalarını da Türk futbolundaki kısır döngünün cevabını arayanlar için verilmiş en güzel cevap olarak addediyoruz.

Kaçırdığımız tarihi fırsatın verdiği üzüntü ve buna bağlı hayal kırıklığının etkisiyle elimizin uzandığı her yere uzanmaya çalıştık bize göre medya ayıbı olan bu olayın detaylarını öğrenebilmek için. Bunca bilgiye ulaştıktan sonra üzerine daha fazla yorum yapmak, işin siyasal boyutlarına karışmak pek bizim işimiz değil. Yukarıdaki olaylar çerçevesinde kaçan fırsat konusunda herkes gibi bizim de düşüncelerimiz var fakat bizim aklımız fikrimiz futbol. Bu yüzden kimseyi yönlendirmeden ulaşabildiğimiz bilgileri sizlerle paylaşmak istedik. Gönül isterdi ki stadın kapasitesi doğrultusunda 15 binle sınırlı kalan bu tarihe tanıklık eden birey sayısı çok daha fazla olsun ama olamadı maalesef. Muhtemelen önümüzdeki sezon bir fırsatımız daha olacak bu şölen için. Bu sefer yer İtalya olacak. Bizim medya kuruluşlarımız akıllanır mı bilmiyoruz ama İtalyan TV kuruluşlarının tutumunu da merakla bekliyoruz. Bu tip olaylara son derece alışık olan ve bir çok takıntıyı aşıp demokratikleşmeyi başarmış olan İtalya'da yayın sıkıntısı olmayacağını düşünüyoruz aslında. Olmadı İtalya yollarına düşebiliriz şu heyecan ve merakla...

TV yayını konusunda canlı yayın olmasa bile izleyiciye maç sunulamaz mıydı diye düşünüyoruz. 90 dakika kaydedilir ve maç sırasındaki tatsız durumlar ve siyasi olaylar kırpılıp 60-70 dakikalık çok geniş bir özet şeklinde yayınlanabilirdi.

NOT : Bu yazı ile ilgili eleştirilerinizi ve itirazlarını violafranchi@gmail.com veya tanjuern@hotmail.com adresine iletmenizi rica ediyoruz. Destek olan ve şu an bu yazıyı okuduğunuz tüm blog sahiplerini destek olmalarına rağmen olası bir tatsız duruma karşı korumak için sorumluluğu fikrin oluşmasını sağlayan bu iki arkadaşımız üstleniyor.

NOT 2 : Yazı konusunda Blog İdman Yurdu ve Futbloglar gibi blogları toplayan oluşumların herhangi bir desteği yoktur. Tamamen kişisel olarak haberleşilerek böyle bir tepki düşünülmüştür.

NOT 3 : Yazı içerisinde de defalarca belirtildiği gibi amaç asla siyasi değildir, herkesin tek tepkisi bu tarihi ve eğlenceli maçı canlı canlı tüm detaylarıyla izleyememiş olmaktır.

04 Eylül 2009

Kocaelispor, borç, lisans...

Geçen sezonun ikinci yarısında olmayacak maçlarda olmayacak sonuçlar alarak küme düştü Körfez ekibi. Bu sezon Bank Asya Birinci Ligi'ne de sıkıntılı başladı. Futbolcuların lisansları çıkmıyor borçlardan dolayı. Bu borçların bir kısmı eski oyunculara, bir kısmı teknik direktörlere, bir kısmı federasyona, bir kısmı...

PAF takımla çıkıyorlar maçlara. PAF takım dediğim de Barcelona alt yapısı değil bu doğal olarak. Çocuklar geziyor sahada resmen. Forma numaralarına bakıyorum, 89-90-91! Çocuklar topu ayağına aldığında bir tribün refleksi olarak "çık!" veya "vur!" gibi direktifler veriliyor haliyle. Ayakları titriyor, beti benzi atıyor. Hacettepe maçı 1-1 bitti. Gol Serdar Topraktepe'den geldi. O da olmasa ağabeylik yapacak kimse olmayacak sahada. Maç sonrası tribüne çağırılan o oyuncuların yüzlerindeki mutluluk görülmeye değerdi. Helal olsun size.

Şimdi bir haber okudum. Kocaelispor'la ilgili bir suç dosyası hazırlanmış. Tam 1000 sayfa! Sanki Ergenekon mübarek. Tam olarak içeriği açıklanmasa da geçmiş yönetimlerle ilgili suç duyuruları varmış. "Kocaelispor ile ilgili dosyada, yöneticilerin usulsüz alımlar yaptıkları, Kocaelispor’a bağış olarak verilen çeklerin tefecilere usulsüz kırdırıldığı, alınmış gibi gösterilen bazı malzeme ve aletlerin aslında hiç alınmadığı, Kocaelispor kulübünün parasından alakasız kişilere karşılıksız yardımlar yapıldığı gibi iddialar var. Valilik, aslında geçen ay bakanlıktan gönderilen suç dosyasını işleme koymadan önce kongrenin yapılmasını bekledi. Kongreden önce dosya işleme konsa, kulüp kayyuma gidebilir, valiliğin elinde kalabilirdi. Şimdi savcılığın dosyadaki iddiaları ciddi bulması halinde emniyete emir verip, 'zimmete para geçirmek, görevi kötüye kullanmakla' suçlanan eski yöneticilerin gözaltına alınmasını isteyebilir. Dosyanın içeriğinin, bazı eski yöneticilerin tutuklanmasını gerektirecek kadar ciddi olduğu iddia ediliyor." deniliyor.

Bu takımı kim veya kimler bu hale getirdiyse, cezalarının en kısa zamanda kesilmesi gerekir. Körfez bu hafta Boluspor'la oynuyor, lisans olayı hala muamma. İnat değil mi, al bu maçı Kocaeli!

Ekleme: Lisanslar yetişmedi. Kocaelispor devre arasına kadar gençlerle mücadele edecek.

03 Ağustos 2009

Olimpiyat'tan izlenimler

Saat akşam 11 suları. Alkol alınmış pek bi' güzel. Konu dönüp dolaşıp futbola geliyor haliyle. 'Yarın da Süper Kupa'yı alıyoruz' diyorum. Başlıyoruz yeni transferlerden tut, Daum'a, ordan bırak taktiğe, Beşiktaş'a kadar konuşuyoruz. Sonra gaipten bir ses duyuldu: 'Sahi lan niye maça gitmiyoruz?'

Bu soruyla karar veriyoruz maça gitmeye. Ertesi gün 2.5 sularında biletleri almak için stadımızın önünde buluşuyoruz. Maça pek fazla ilgi olmayacağı orada belli oluyor zaten. Ne bir sıra var ne bir şey. Tabii ki bunun tek sebebi maçın Olimpiyat Stadı'nda olması. Neyse buna daha sonra değineceğiz. Bileti aldıp bir şeyler yedikten sonra İETT'nin maça özel olarak kaldırdığı otobüslere doğru ilerliyoruz. Şoför amcamız kelle başı 10 kağıt aldıktan sonra bizi olay mahalline götürmek üzere hareket ediyor.

Oldukça keyifli bir yolculuk yaşadım kendi adıma. Bir ton geyik dönünce otobüste yolun o kadar uzun olduğunu unuttuk. Zaten her taraftar otobüsünde olduğu gibi marşlar, sataşmalar vs. olunca güzel güzel gittik. Şunu öğrendim ki İETT otobüsleri stada kadar götürmüyormuş. Bir ton toz toprağın ortasında bizi yürümemiz için indirdi. Ülkemizde böyle bir şey var. Bir insan bir tesis yapmadan, hele ki bu kadar büyük bir tesis yapmadan önce yolunu, suyunu vs. götürür, götürmeli. Birde ise tam tersi. Önce tesis sonra yol. Stat yapılalı bu kadar olmasına ve bir efsanevi şampiyonlar ligi finali görmesine rağmen hala bu eksiklerin olması komik, başka bir şey değil.

Stada girişte şöyle bir üstünkörün arandıktan sonra içeri girdik. Bu arada şunu da söylemek lazım, içeri sokulmak istenen pankartların hepsi açtırılıp 3 kişi tarafından kontrol edildi. Hayır bir kişi anlayamıyor mu? 3 kişi bir adam mı ediyor, yoksa pankart kontrol komisyonu gibi bir şey mi oluşturdular ayak üstü. Adamlar baya sergide tablo yorumlar gibi pankart yorumluyordu. İlginç tabi.

Stat büyük. Bir hayli büyük. En üst tarafının sahaya yakın kısmında yükseklik korkusu olanlar bir ihtimal zor dakikalar geçirebilirler. Rüzgar esen kısımlardaki kale arkası tribünlerinin, stadın geri kalanına göre, neredeyse hemzemin olması, rüzgarın etkisinin fazla hissedilmesine yol açıyor. Devlet buna bi' şey yapmalı.

İki takımın da seyircileri hemen hemen eşit sayıda gibi geldi bana. Yanılıyor olabilirim çünkü Beşiktaş tarafını tam olarak görebilsem de, bizim seyircilerin hepsini göremedim. Biraz varsayımlar üzerine konuşuyorum. İki tarafta belli dakikalar dışında birbirine üstünlük kuramadı. Beşiktaş'ın arka arkaya 768404 (küsüratlı rakam vereyim de salladığım anlaşılmasın) kere 3'lü çekmesi "eeahh eytere bea!" dedirtti.

Maç başladığında bir Fenerbahçe - Beşiktaş derbisi klasiği olarak Beşiktaş maça baskılı başladı ama sonradan direnci kırıldı. İlk yarıda sağ kanatta Yusuf iyi işler yaptı. Bunda Andre Dos Santos'un hücumlardan sonra mevkisine çok geç dönmesinin büyük etkisi var. Sol kanadın defansif yükünü Vederson'un omuzlarına yıktı. Vederson demişken kötü bir oyun oynamadı ama Roberto Carlos dün oynayabilseydi çok daha etkili olurdu. Bir kaç pozisyonda gözüm Carlos'u feci şekilde aradı.

Güiza takımın oyun tarzına alışmış bir görüntü sergiledi. Rakip defansı sık sık rahatsız etti. Emre ise maçın gizli kahramanlarındandı. Çok koştu ve mücadele etti. İkinci yarıda oyundan düşünce, yerine Selçuk, hem takımın duran toplardaki etkinliğini arttırmak için, hem de taze kan olarak oyuna girdi. Mustafa Denizli'nin Yusuf'u çıkarması bence hataydı. Dediğim gibi alışık olmadığı bir mevkide oynamasına rağmen Vederson'a zor anlar yaşattı.

Şu yaptığımız basit pas hatalarına bir çözüm bulmamız lazım. Topu direk rakibe atmalar, rakibe çarptırmalar falan... Onun dışında hücumda daha geniş bir diziliş sergilememiz gerekiyor sanırım. Rakibin kolayca pres yapabileceği, tekniği zayıf oyuncuların zorlanacağı dar bir diziliş sergiliyoruz. Penaltı pozisyonunu sahaya bir hayli uzak olduğum için net olarak göremedim. Penaltı diyenler çoğunlukta takip ettiğim kadarıyla. Bir başka tartışmalı pozisyon Güiza'nın ceza sahası dışında yerde kaldığı pozisyondu ki bence fauldü. Beşiktaş'ın da maçın başında bir pozisyonu vardı sanırım, onu göremedim.

Bu arada statta karşılaştığım bir şeyi de anlatmak istiyorum. Mağlumunuz Fenerbahçe taraftarında köklü bir değişiklik var. Eskiden, erken giden istediği yere otururdu. Bence en güzeli de böyleydi ama artık taraftar biletinde yazan koltuğa oturmak istiyor. Bu yüzden tartışmalar oldu. Oturan kalkmak istemiyor, oturmak isteyen vazgeçmiyor. Bu durumda kimin devreye girmesi gerekir? Tabii ki stat görevlilerinin. Ama arkadaşlar bu konuda aciz kalıyor. Biletinde yazan yere oturmak isteyen taraftarın söylediği "Boşuna para alıyorsunuz!" sözü beni biraz düşündürdü. Hakikaten dikkat ettim de bu adamlar maç boyunca hiçbir şey yapmadı.

Maç bitti, kupayı kaldırdık. Çıkışa doğru hareketlendik. Bu kadar büyük bir stada, bu kadar dar koridorları layık gören mühendise/mimara, o mühendise/mimara iş veren, önerilerini kabul eden kişilere bir tutam selam söyledikten sonra güç bela dışarı çıktık. İETT otobüslerine ulaşmak için baya bir yol kat ettik. Stada gelirken 10 lira olduğunu öğrendiğimiz otobüsler, dönüşte ne hikmetse ücretsizdi.

Şoför arkadaşın yolu bilmemesi ise apayrı bir bombaydı. Arkaya 'yolu bilen var mı lan?' diye bağırdıktan sonra herkesin yüzündeki 'boku yedik' bakışı görülmeye değerdi. Neyse ki bilen bir arkadaş yolu tarif etti de, sağ salim gidebildik. Tabii arada yanlış yollara da girdik ama o kadar olur. Bununla kurtardığımıza sevindik de diyebiliriz. Olimpiyat stadının ne kadar uzak olduğunu dönüşte anladım. Git git bitmedi. Hele bir arkadaş içini dışına çıkarınca hiç bitmedi. Otobüs sıcak, koku, kapıları açmayan, yol bilmeyen bir şoför... Taraftarın burasına (buranın neresi olduğunu söylememe gerek yok sanırım) kadar gelince bir isyan gibi; "Burası çok sıcak, hayatımız s.kildi" tezahüratı koptu geldi.

Sonuç olarak kupayı aldık, ezeli rakiplerimizden birini yendik. Hoş anılar olarak kalacaktır elbette ama şunu da söylemekte fayda var:

Olimpiyat liman ben bir gemi,
Bir daha gidersem...

Gerçi büyük konuşmamak lazım. :)

12 Temmuz 2009

Alex

Lincoln?
Delgado?
Ricardinho?
vs. vs.
Geçiniz.
Tek gerçek Alex de Souza!

Kısa kısa Fenerbahçe

Geçtiğimiz sene bildiğiniz ön libero transferinde bir ismin peşinde aylarca koşuldu. Senna'ydı kendisi. Arada Xabi Alonso'nun da adı geçti ama gerçekdışı olduğu için pek itibar edilmedi.

Senna için; "Ha geldi ha geliyor", "Uçakta!", "Eli kulağındadır" vs. gibi milyonlarca haber okuduk. Sonra bir baktık ki akça pakça, temiz yüzlü bir adam formayı öpüyor. Ben sarı lacivertten başka forma giymedim diyor. Josico kendisi evet. Sırf transfer yapmış olmak için yapılmış bir transfer.

Yönetim aynı hatayı bu sene de yapıyor. Aziz Yıldırım'ın açıklamalarına göre transfer geçtiğimiz ayın 15'inde bitecek, tüm transferler kampa katılacaktı. Bırakın tüm tranferleri, daha Güiza ortalıkta gözükmüyor. Ayrıca Aziz Yıldırım bu sözü vereli neredeyse 1 ay oluyor.

Yine bir oyuncunun peşinden (Poulsen) aylardır koşuluyor. Yahu adam istemiyorsa almayın. İlk fırsatta gitmek isteyecek adamı niye kadronda bulundurasın ki? Ayrıca öyle übermensch bir ön libero da değil. Umarım basına yansıyan haberler doğru değildir de, yine bir eşantiyon futbolcuyu kadromuzda barındırmayız.

Lugano hala kimseye imza atmadı. İtalyan kulüplerinden istediği anormal ücretler transferini tıkamış olmalı. Fenerbahçe'ye geri dönmek istediği konuşuluyor bu günlerde. Dönerse iyi olur. Yaşattığı bunca sıkıntı için biraz kızarız ama severiz Lugano'yu. Lugano ve Bilica'nın olduğu bir defansta, zaten sakat olan Edu'ya ya yol görünür, ya da sözleşmesi askıya alınır. Ayrıca ben Bekir'den umutluyum. Sezon başlarında ilk 11'de oynayamasa da, formayı kaparsa bir daha bırakmayacak gibi geliyor bana.

Daum'un nasıl bir sistemle oynayacağı hala merak konusu. Her kafadan bir ses çıkıyor. Kimileri 4-3-3, kimileri elde sol iç ve sağ iç oyuncuları olduğu için 4-3-1-2 vs. diyor. İlk hazırlık maçında göreceğiz sistemi. Mehmet Topuz'u sol açıkta deneyeceğim gibi bir açıklaması var. O bölgede Özer daha iyi bir tercih olabilir. Hatta ön libero'dan sonra oraya da bir transfer yapılabilir.

Güiza demiştik az önce. Kankası Aragones gidince ipleri koparmış bizimki. İyidir kötüdür bunları tartışmaktan ne dilde derman kaldı, ne söylenecek bir söz. İyi bir teklif gelirse satılması gerekir. Fenerbahçe'den ayrıldığına üzülmeyeceğim futbolculardan biri. Sezon sonuna doğru ufaktan bir form tutmuş olsa da öyle bir sezon başı izlenimi var ki, gözümüzdeki değerini arttıramadı.

Bir de Daum'un ve yönetimin 3 sene üst üste şampiyonluk söylemlerine feci şekilde takmış durumdayım. Tabii ki şampiyonluk iyi bir şey, lakin biriniz de Avrupa'dan bahsedin. Çeyrek final oynarız falan bir şeyler söyleyin. Avrupa'da olası bir erken elenmede, Daum'dan tecrübe kazandık açıklamaları duymak istemiyorum. Eğer böyle bir şey olacaksa yol yakınken bıraksın Daum. Ne biz üzülelim, ne onu üzelim.

Koch yine takımın pestilini çıkarıyor. Fenerbahçeli futbolcuları çalıştırdığı dönemlerde farkı hemen görebiliyordunuz. Daum'un gönderileceği zaman herkes Koch kalsın diyordu ama Daum nereye Koch oraya. Şimdi yeniden geldi. Saha içinde 70'ten sonra oyundan düşen futbolcular görmeyeceğiz.

Aykut Kocaman'ın futbol şubesi sportif direktörü olması tüm Fenerbahçeliler tarafından sevinçle karşılandı. Onun efendi duruşu, Aziz Yıldırım'ın ve diğer yöneticilerin biraz geri çekilmesi halinde, yönetimin oluşturduğu antipatiyi azaltacaktır. Futbolcular için her zaman bir abi olarak orada bulunacağını bilmek güzel.

Volkan'la yeniden anlaşıldı. Artık yavaş yavaş futbolunun olgunluk dönemine giriyor.Eski hatalarını nispeten daha az yapacaktır. Büyük ihtimalle de Fenerbahçe'de futbolu bırakır. Daum'un 'onu kalede görünce dehşete kapılıyorum' sözleri yüzünden bu kadar naz yaptı. Geçtiğimiz hafta yaptığı açıklamalar bir nevi özür mahiyetindeydi. İşe yaradı da, zaten kalmak isteyen Volkan güvenceyi de görünce imzayı attı.

Arkası gelecek.

10 Haziran 2009

Göztepe 84 yaşında

Henüz değil ama az kaldı. Renklerine rağmen sempati duyduğum bir takımdır Göztepe. Taraftarları ateşlidir, takımını çok sever falan filan ama sempatimin bununla alakası yok, üzgünüm. Küçükken, yani seneler önce, çok iyi futbol oynarmışım. Göztepe'den biri babamla konuşmaya kadar gelmiş. Babam eve uzak, okulu var vs. gibi sebeplerle kibarca kabul etmemiş. Futbolcu olmamı bu kadar istediği ve yeteneğime bu kadar güvendiği halde bunu yapmasını hiç bir zaman anlamadım. Zaten söylemediler bana böyle bir şey olduğunu. Söyleseler çocuk yaşımla ölesiye karşı çıkardım. Daha sonra açıkladıklarında da tepkim pek farklı olmadı.

O günlerden beri boğazımda bir yumrudur Göztepe. Hiç maçına gitmedim, gidemedim... Diyeceksiniz ki, Göztepe'de oynasan sanki bir şey olacaktı. Haklı olabilirsiniz ama, ya olacaksa? Başka kulüplerde denedim şansımı, iyi de oynadım ama hiçbiri Göztepe kadar büyük bir takım değildi. Şimdi afedersiniz götü göbeği salıp, eskiden ne top oynardım hafız kıvamında halı sahalarda geziyorum. Oysa o eski halimden eser yok şimdi...

Neyse konudan uzaklaştık. Göztepe camiasına hayırlı olsun. Yolları başarıyla kesişsin hep...

07 Haziran 2009

İkitelli'den Tuzla'ya

Formula 1 Türkiye Grand Prix'sinin 5. ayağı koşuldu. Koşulmadı, yürünüldü hatta sürünüldü desek yeridir. Kaan Kural yazmış, 5 sene önceki organizasyon ateşini içimizde ne hale getirdiğimizden bahsetmiş. Yazı şurada mevcut.

Üstüne edilecek fazla kelam yok.
-Seyirci rakamının 5 yıl içinde 200.000'den 10.000'e düşmesi.
-Kameraların boş tribunleri görüntülememek üzre ayarlanması.
-Bernie Ecclestone'ın organizasyon hakkında "Yaptığım en kötü anlaşma oldu" kelamları.
-2011'den sonra Türkiye'de F1'in koşulmayacağının sinyallerini vermesi.

Benzer bir burukluğu çok yakın zaman içinde Olimpiyat Stadı'yla beraber yaşadık. 7 senedir Şampiyonlar Ligi dışında hiçbir işe yaramayan 140 Milyon Tl'lik bir stad, 5 senedir F1 dışında hiç bir ciddi organizasyon için kullanılmayan 380 Milyon Tl'lik bir pist. F1 Türkiye Grand Prix'sine geçtiğimiz yıllarda katılmış, Olimpiyat'ın zulmunü 1 yıl boyunca iliklerine kadar hissetmiş biri olarak şunu rahatlıkla soyleyebilirim ki mevzu bahis ne bizim maymun iştahımız, ne Olimpiyat Stadının uzaklığı, ne çilesidir.

O pist yine 200.000 çeker, o stad bal gibi her maç 50.000 çeker.
İşgüzar olana değil velhasıl, çektirmeyi bilene.

31 Mayıs 2009

Güle Güle Tugay






Geçen haftaki Blackburn-West Brom maçında tribünlerdeki on binler tarafından uğurlanmıştı. bu hafta da Ali Sami Yen'de taraftarın huzuruna çıktı Tugay. Galatasaray kulübünden alışık olmadığımız bir uğurlama. Yıllar sonra bile olsa güzel. Manchester City'de altyapı antrenörlüğü yapacakmış önümüzdeki yıllarda. Başarılar dilemek lazım kendisine. Eğer bir gün yolu bu kulübe düşecekse allah gecinden versin. Harcamayalım diğer efsaneler gibi..

Ha bir de sivassporlu oyuncular güzel bir olay gerçekleştirmişler. Yayıncı kuruluş, Tugay tribünleri selamlarken kaçarcasına reklama girdiği için bu anı görme fırsatım olmadı. Belki maç başlamadan hemen önce vermişlerdir formayı, onu da kaçırdık. Bu reklamlar o kadar soğutuyor adamı.



 
^

Powered by BloggerFlamboyant Striker by UsuárioCompulsivo
original Washed Denim by Darren Delaye
Creative Commons License