19 Nisan 2008

Ali Sami'yi anmak


Resime bakın, bana hak vereceksiniz. Sen neymişsin be Sarbi?

Fethiyespor


Derinlemesine Pas'ta okuduğum şu posttan sonra aklıma anılarım geldi. Ben küçüktüm o zaman. İlçemizin futbol takımının formasını gururla taşıyoruz. Çok büyük bir futbolcu olma hevesi var hepimizin içinde. Marmarisspor, Fethiyespor gibi takımları içeride yensek de dışarıda olmuyor. Fethiye deplasmanına giderken çok umutluyduk. Her zamanki gibi takımımızın renklerindeki ufak minibüsümüze doluşup, minibüsçü abimizin çok sevdiği Onur Akın eşliğinde Fethiye'ye doğru yol alıyoruz. Belki de Onur Akın'dan başka kaseti yoktu ama olan kasette de bir içim su şarkılar vardı. Yolda yağmur başladı. O sırada Onur abi 'Ben yağmur yüklü bir bulutum' diye koyverince biz de yasladık kafamızı cama ince ince yağmuru izliyorduk. Yağmur bir süre sonra durdu. İyi demişti hocamız, çok kaygan olmaz zemin.
Nihayet Fethiye'ye varmıştık. Stadı çok hoşumuz gitmişti, tribünleri falan çok güzeldi. Aslında bizim de stadımız güzeldi ama bu daha modern görünümlüydü. Fakat şu an maçlarını oynadıkları stat değildi sanırım ya da hafızam beni tamamen yanıltıyor. Zemine bakmak için sahaya çıktığımızda hüsranla karşılaştık. Yağmur Fethiye'ye daha insafsız davranmıştı. Zemin su içindeydi, yer yer gölcükler oluşmuştu. Olsun diyip soyunma odasına girdik. Ben bu oynadığım takımda defans olarak alınmıştım. Yaşıtlarıma göre fizikli olmam bunda etken oldu tabi. Defans oynamayı sevmesem de ses etmedim. Zaten bir süre sonra beceremediğim için yedek kaldım. Daha sonra idmanlarda forvet olarak denemişti hoca. İyiydim forvette ama benden yaşça büyük bir iki kişi daha vardı. İyi de oynuyorlardı. Biri sakatlanınca yerine ben geçmiştim bir önceki maç. Şimdi yine ben başlayacaktım ilk 11'de...
Çıktık sahaya. Çıkarken Fethiyespor'un hocası bizi uyarmıştı; "aman ha çocuklar zemin çok kaygan dikkat edin kendinize" diye. Maç başladı. Biz daha ne olduğunu anlamadan ilk golü yemiştik. Ardından oyunda dengeyi kursak da bir gol daha yedik. Devre oldu. Hocamız olsun çocuklar olsun diyordu.
İkinci yarıya başladık, daha atak oynuyorduk artık. Pozisyonun birinde takım arkadaşım bana pas vermek yerine kaleciyi çalımlamaya çalışınca kaleci can havliyle ayaklarına kapandı. O an bizim forvet 'Hocam!' diye öyle bir bağırdı ki yanına gitmeye cesaret edemedim. Hala bağırıyordu. Gittim yanına, ekranda futbolcuları izlerken ayak burkulmasına bile dayanamayan ben kırık bir ayakla karşı karşıyaydım. Hem de nasıl bir kırık. Ömrüm boyunca hiç bir yerim kırılmadığı için ne o acıyı bilirim ne de nası bir şey olduğunu. Ama eminim o kırık çok acımıştır.
Daha sonra ambulans geldi, arkadaşın çığlıkları arasında onu götürdüler. Bizde de moral tamamen sıfırlanmıştı. O an sahadan çıkmak istedim. Hiç bir topa ayak uzatmak istemiyordum çünkü. Rakip takımın yaş ortalaması daha yüksek olduğu için onlar daha metanetle karşılamış olacaklar ki gol atmaya devam ettiler. Biz de bir tane attık ama kim attı nasıl attı hiç hatırlamıyorum. Ama skor çok net beynimde: 5-1!
Dönüşte hem kırığın hem yenilmenin verdiği üzüntüyle minibüsten çıt çıkmıyordu. Hocamız da ayağı kırılan arkadaşın yanındaydı. Hoparlölerden yine aynı adamın sesi geliyordu.
Bir 'Geceyi sana yazdım' diyordu, bir 'Seviyorum seni'...
Neden yazdım bilmiyorum. Eskilere döndüm birden. Her ne kadar böyle bir şey yaşamış olsam da ben de Fethiyespor'un arkasındayım.



 
^

Powered by BloggerFlamboyant Striker by UsuárioCompulsivo
original Washed Denim by Darren Delaye
Creative Commons License