08 Eylül 2009

Tarihi nasıl kaçırdık? ADS-Livorno

Her şey şehir efsanesi gibi başlamıştı, Adana Demirspor Livorno'yu konuk edecekti ve biz de tarihi bir olaya tanıklık edecektik. Ne yazık ki şanslı olan 15.000 biletli seyirci dışında 70 Milyon nüfuslu ülkede bunu izleyebilen hiç kimse olmadı. Cuma günü bu ülkede tarihi bir maç oynandı ama futbolun her şeyiyle yankılandığı, her alanda konuşulduğu topraklarda bizim gibi futbolun peşinde bıkmadan usanmadan koşanların elinde hiç bir bilgi yok. Konuşacak bir şeye, yapılacak farklı yorumlara sahip değiliz. Dünya çapında ses getirmesi gereken, Türk futbol tarihinde bir ilk olan, modern futbolu rafa kaldırıp 1950'lerin, 1960'ların ruhunu yaşatan bu tarihi maçı kamuoyumuzun, Türk basınının ve medya kuruluşlarının işgüzarlığı ve ilgisizliği sayesinde izleyemedik. Elimizde DHA'nın 4-5 dakikalık görüntüleri ve kendi yayın kuruluşlarındaki birbirinin kopyası haberleri, NTV Spor'un bir kaç haberi ve çekimiyle Anadolu'dan Futbol'un yazarı Hüseyin'in yazıları var bilgi olarak. Cuma gecesi Türk futbolu için nasıl tarihi ve unutulmaz bir gece olduysa Türk spor yayıncılığı için de aynı oranda tarihi ve utanç dolu bir gece oldu bizce.

Öncelikle DHA ve NTV'nin hakkını verelim, canlı yayın yapmamış olsalar bile ileride bahsedeceğimiz gibi siyasi yönü olan böyle bir müsabakadan bizi haberdar etmek için verdikleri çaba da önemliydi. Özellikle NTV'nin canlı bağlantıları ve Bağış Erten'in oraya gitmesi tatmin ediciydi. Yenilsen De Yensen De'yi sunarken konsept olarak bu maçı temel almaları da zaten işi önemsediklerini gösteriyor. DHA da elindeki görüntüleri diğer yayın organlarıyla paylaştı, kendine bağlı olan bir kaç gazetede haber yaptı bunu. Çaba harcayanların emeklerine ve çabalarına saygımız sonsuz elbette ancak futbol tarihimizde bir ilki yaşadığımız bu festival gibi olayla ilgili tüm verileri 10 dakikada izleyip-okuyup bitiriyoruz. Bu kadar kısa sürmemeliydi bir tarihe tanıklık etmek.

Şimdi Livorno'nun Türkiye'ye gelişinin belli olmasından sonra aşama aşama yaşanan olaylara ve bir tarihin gözümüzün önünden nasıl kaçıp gittiğine bakalım.

O olaya tam anlamıyla girmeden önce şuna değinelim : İlk paragrafın sonunca "bizce" diye kişisel bir ifade kullanmış olabiliriz ancak bunu açmak gerekir. Düşüncemiz bu olsa da kişisel olarak değil, ülke genelinde de hayati önemi olan bir olaydı bu sonuçta. Türkiye'nin 3. kademe ligi olan TFF 2. Lig takımı Adana Demirspor, Avrupa'nın 3 dev liginden biri olan İtalya Serie A'dan bir takımı Türkiye'ye getiriyor. Bu olay sadece Adana Demirsporlular'ı değil, en büyük rakipleri Adanasporlular'ı ve stada giremeyen tüm Adanalılar'ı, Anadolu'da futbolun peşinden koşan tüm tribün emekçilerini, karşılaşan iki ekibin ortak noktası olan solcuları ve solcuların da siyasi arenada en büyük rakibi olan sağcıları da ilgilendiriyor. Maça ilginin ne kadar fazla olduğunu anlamak için İzmir'den Yalı'nın, İstanbul'dan Çarşı'nın, Ankara'dan Alkaralar'ın ve çeşitli yerlerden bir çok taraftar grubu üyelerinin tribünde yer aldığını hatırlatalım. Futbolu kıyısından köşesinden tutan herkes kendini bir de siyasete adayanlar için zaten bulunmaz bir nimetti bu maç.

Artık yayın konusuna geçebiliriz tamamen. Bu maçın oynanacağı kesinleştiği zaman ilk olarak Adana Demirspor ve NTV Spor arasında ufak bir görüşme oluyor. Anlaşmaya varılamıyor ilk aşamada. Tabii bu 2 yönü var, Adana Demirspor ve NTV olarak ayrı ayrı bakmak gerekiyor. Aslında ikisi de farklı açılardan aynı yola çıkıyor ama açıklamalardaki ufak farklılıklar ilginç tezatlara da sebep oluyor. Öncelikle NTV'ye sorduğumuzda NTV tarafından canlı yayın konusunda bir niyet olduğu, görüşmenin yapıldığı ancak anlaşmanın sağlanamayıp sonuçsuz kaldığı söyleniyor. Bu gelişmelerin ardından Adana Demirspor başkanı aynı zamanda bir Adanasporlu da olan Güntekin Onay'ı arıyor ve bu maçın yayını konusunda bir ricada bulunuyor. Araya başkaları da sokuluyor ancak NTV ikinci aşamada pek de niyetli olmuyor yayın konusunda. Kısacası "bakarız" deniyor ve geçiştiriliyor olay. Detaylı görüşüp de anlaşılamama gibi bir durum yok ortada ama devamında da konuşulan bir şey yok. Öylece askıda kalıyor kulüp ile NTV arasındaki görüşme. Olumlu sonuç alınamamasındaki sebebin mali konular mı yoksa maçın siyasi durumu mu olduğu konusunda bir kanaate varamıyoruz yani. NTV'nin bu maçı kimseye kaptırmayacağını düşünürken yayın konusunda ciddi sayılabilecek bir gelişmenin olmayışı bile düşündürücü. Burada ilginç bir nokta da NTV'nin maçı yayınlamamasına rağmen bu işe en çok özen gösteren kanal olması ve diğer kuruluşların önünde yer alması, garip bir tezat oluşuyor bu açıdan bakınca.

TRT cephesinde ise olaylar başka bir boyut alıyor. NTV cephesindeki gibi basit bir ilgisizlik hikayesi değil olay. İlk başta ücretsiz yayınlayalım diyor TRT. Bu işin en tepesindeki kurum olduklarını söyleyip kulüple ücretsiz yayınlanması için anlaşmak istiyorlar, bir nevi ültimatom yolluyorlar kulübe. Ya parasız yayınlarız ya da yayın yapmayız diye. En azından sembolik bir ücret ödenmesi ve az da olsa bu güzel girişim için destek olunması isteniyor kulüp tarafından, TRT para vermemekte direniyor. Kulüp devreye AKP Adana Milletvekillerinden birini sokmak istiyor. Telefon görüşmesi yapılıyor ve TRT'den yayının yapılıp kulübe makul bir ücret ödenmesi yolundaki istekler iletiliyor. Bilin bakalım bir vekil bu tarihi maç için seçildiği ilin takımına nasıl destek oluyor ?.. Herhangi bir girişimde bulunmayıp kendisini vekil seçen ili böyle mükafatlandırıyor. Devletin elindeki kanala bir milletvekili olarak açıp rica etse ve bu maç TRT3'ten yayınlansa herkes tatmin olurdu. Ancak milletvekili bunu yapmadı, TRT yönetimi de bu güzel girişime finansal olarak destek sağlamayınca canlı yayın konusundaki son umut da uçup gidiyor. Tüm bu olumsuz görüşmelerin ve sonuçsuz çabaların ardından TRT maçın siyasi yönünü sebep gösterip yayınlanmama gerekçesini böyle açıklıyor kulübe. Mali konuların önüne perde çekilip ana sebep buymuş gibi gösteriliyor bir bakıma. Gerçi ana sebep olduysa o daha da vahim ya neyse, siyaset olayına girmeyelim, bizim tek derdimiz futbol. Her fırsatta Anadolu takımlarının gelişmesini savunanların, kendi normal reytinglerini fazlasıyla aşacağı neredeyse garanti olan böyle bir tarihi organizasyonu bedavaya getirme çabalarını da Türk futbolundaki kısır döngünün cevabını arayanlar için verilmiş en güzel cevap olarak addediyoruz.

Kaçırdığımız tarihi fırsatın verdiği üzüntü ve buna bağlı hayal kırıklığının etkisiyle elimizin uzandığı her yere uzanmaya çalıştık bize göre medya ayıbı olan bu olayın detaylarını öğrenebilmek için. Bunca bilgiye ulaştıktan sonra üzerine daha fazla yorum yapmak, işin siyasal boyutlarına karışmak pek bizim işimiz değil. Yukarıdaki olaylar çerçevesinde kaçan fırsat konusunda herkes gibi bizim de düşüncelerimiz var fakat bizim aklımız fikrimiz futbol. Bu yüzden kimseyi yönlendirmeden ulaşabildiğimiz bilgileri sizlerle paylaşmak istedik. Gönül isterdi ki stadın kapasitesi doğrultusunda 15 binle sınırlı kalan bu tarihe tanıklık eden birey sayısı çok daha fazla olsun ama olamadı maalesef. Muhtemelen önümüzdeki sezon bir fırsatımız daha olacak bu şölen için. Bu sefer yer İtalya olacak. Bizim medya kuruluşlarımız akıllanır mı bilmiyoruz ama İtalyan TV kuruluşlarının tutumunu da merakla bekliyoruz. Bu tip olaylara son derece alışık olan ve bir çok takıntıyı aşıp demokratikleşmeyi başarmış olan İtalya'da yayın sıkıntısı olmayacağını düşünüyoruz aslında. Olmadı İtalya yollarına düşebiliriz şu heyecan ve merakla...

TV yayını konusunda canlı yayın olmasa bile izleyiciye maç sunulamaz mıydı diye düşünüyoruz. 90 dakika kaydedilir ve maç sırasındaki tatsız durumlar ve siyasi olaylar kırpılıp 60-70 dakikalık çok geniş bir özet şeklinde yayınlanabilirdi.

NOT : Bu yazı ile ilgili eleştirilerinizi ve itirazlarını violafranchi@gmail.com veya tanjuern@hotmail.com adresine iletmenizi rica ediyoruz. Destek olan ve şu an bu yazıyı okuduğunuz tüm blog sahiplerini destek olmalarına rağmen olası bir tatsız duruma karşı korumak için sorumluluğu fikrin oluşmasını sağlayan bu iki arkadaşımız üstleniyor.

NOT 2 : Yazı konusunda Blog İdman Yurdu ve Futbloglar gibi blogları toplayan oluşumların herhangi bir desteği yoktur. Tamamen kişisel olarak haberleşilerek böyle bir tepki düşünülmüştür.

NOT 3 : Yazı içerisinde de defalarca belirtildiği gibi amaç asla siyasi değildir, herkesin tek tepkisi bu tarihi ve eğlenceli maçı canlı canlı tüm detaylarıyla izleyememiş olmaktır.

04 Eylül 2009

Kocaelispor, borç, lisans...

Geçen sezonun ikinci yarısında olmayacak maçlarda olmayacak sonuçlar alarak küme düştü Körfez ekibi. Bu sezon Bank Asya Birinci Ligi'ne de sıkıntılı başladı. Futbolcuların lisansları çıkmıyor borçlardan dolayı. Bu borçların bir kısmı eski oyunculara, bir kısmı teknik direktörlere, bir kısmı federasyona, bir kısmı...

PAF takımla çıkıyorlar maçlara. PAF takım dediğim de Barcelona alt yapısı değil bu doğal olarak. Çocuklar geziyor sahada resmen. Forma numaralarına bakıyorum, 89-90-91! Çocuklar topu ayağına aldığında bir tribün refleksi olarak "çık!" veya "vur!" gibi direktifler veriliyor haliyle. Ayakları titriyor, beti benzi atıyor. Hacettepe maçı 1-1 bitti. Gol Serdar Topraktepe'den geldi. O da olmasa ağabeylik yapacak kimse olmayacak sahada. Maç sonrası tribüne çağırılan o oyuncuların yüzlerindeki mutluluk görülmeye değerdi. Helal olsun size.

Şimdi bir haber okudum. Kocaelispor'la ilgili bir suç dosyası hazırlanmış. Tam 1000 sayfa! Sanki Ergenekon mübarek. Tam olarak içeriği açıklanmasa da geçmiş yönetimlerle ilgili suç duyuruları varmış. "Kocaelispor ile ilgili dosyada, yöneticilerin usulsüz alımlar yaptıkları, Kocaelispor’a bağış olarak verilen çeklerin tefecilere usulsüz kırdırıldığı, alınmış gibi gösterilen bazı malzeme ve aletlerin aslında hiç alınmadığı, Kocaelispor kulübünün parasından alakasız kişilere karşılıksız yardımlar yapıldığı gibi iddialar var. Valilik, aslında geçen ay bakanlıktan gönderilen suç dosyasını işleme koymadan önce kongrenin yapılmasını bekledi. Kongreden önce dosya işleme konsa, kulüp kayyuma gidebilir, valiliğin elinde kalabilirdi. Şimdi savcılığın dosyadaki iddiaları ciddi bulması halinde emniyete emir verip, 'zimmete para geçirmek, görevi kötüye kullanmakla' suçlanan eski yöneticilerin gözaltına alınmasını isteyebilir. Dosyanın içeriğinin, bazı eski yöneticilerin tutuklanmasını gerektirecek kadar ciddi olduğu iddia ediliyor." deniliyor.

Bu takımı kim veya kimler bu hale getirdiyse, cezalarının en kısa zamanda kesilmesi gerekir. Körfez bu hafta Boluspor'la oynuyor, lisans olayı hala muamma. İnat değil mi, al bu maçı Kocaeli!

Ekleme: Lisanslar yetişmedi. Kocaelispor devre arasına kadar gençlerle mücadele edecek.

Pavlyuchenko kaldı

Geçen sezon 14 milyon euro karşılığı Tottenham'a katıldı Pavlyuchenko. Bekleneni karşılayamadı şimdiye kadar. Şöyle ki; geçtiğimiz sezon 28 maçta forma giydi ve 5 gol attı. Düşük bir rakam tabii ki ama bir de şöyle bir şey var; Tottenham onun gol attığı maçların hepsini kazandı. İlginç bir istatistik.

Transfer dönemininin başlarında Almanlar kafayı takmıştı. Hertha Berlin ve Mario Gomez'i satan Stuttgart onu kadrosuna katmak için girişimlerde bulunduğu haberleri çıktı. Bu haberler kulüpler tarafından yalanlanmadı da doğrulanmadı da. Doğrulanan bir haber geldi bugün, Valery Karpin'den. Spartak Moskova, ki Pavlyuchenko'nun eski takımıdır, iki teklif yapmış. Biri peşin 9 milyon pound, diğeri bir sene kiralık oynaması karşılığı 1 milyon pound, sezon sonunda Spartak'a katılması için 10.5 milyon pound. iki teklifi de reddetmiş Tottenham ve peşin 17.6 milyon pound istemiş. Tok satıcı deniyor ülkemizde böylelerine. Karpin de bizim için absürt bir rakam demiş. Haklı...

Harry iyi bir teklife satılacağını iletmişti. Çünkü Roman, milli takımda oynayabilmek için maç kondüsyonu kazanması gerektiğini biliyordu ve bu yüzden huzursuzdu. Nitekim Guus Hiddink'te ona Tottenham'dan ayrılması yönünde talimat vermişti. Rus bir arkadaşın blogunda aktardığı kadarıyla, Tottenham'da başarılı olamamasının sebebi, AMC diye tabir ettiğimiz bir oyuncusu bulunan sistemde oynayamamasıymış. Eğer Modric arkasında oynarsa çok iyi bir performans gösterebilirmiş. Mağlumunuz Luka sol açık yokluğunda kanatta oynuyordu. Kranjcar transferinden sonra, Modric de iyileşince dönüşümlü olarak sol açık-forvet arkası oynayabilirler. Onun istediği sistem de oluşmuş olur. Tabii ki bunun da bir garantisi yok. Hele oynayacağının hiç garantisi yok.

Niko Kranjcar

Niko Kranjcar transferi İngiliz basınında geniş yankı uyandırdı. Kimi kaynaklara göre 2 milyon pound, kimi kaynaklara göre 2.5 milyon pound gibi bir rakamdan bahsediliyor. Böyle bir transfer için 3'ün 5'in hesabını yapmak doğru değil tabii ki. Sorgulanan şey, Portsmouth gibi maddi olarak sıkıntılı günler geçiren bir ekibin neden bu kadar düşük bir fiyata onu bıraktığı.

Bu soruyu Portsmouth yöneticisi Peter Storrie'ye, ki kendisi bir West Ham taraftarıdır, iletmişler. Niko'nun sözleşmesi sezon sonunda bitiyordu. Nasıl bir teklifle gelinirse gelinsin Portsmouth'la sözleşme uzatmayı düşünmediğini, büyük kulüplerden gelen teklifleri değerlendireceğini söylemiş yönetime. Storrie, Tottenham'a bir oyuncu daha satma fikrini benimseyemese de önlerine gelen tek teklifin Tottenham'dan olduğunu görünce kabul etmek zorunda kalmış. Sözleşmesinin son senesini yaşayan ve uzatmayı aklının ucundan dahi geçirmediğini yönetime belli eden bir oyuncuyu satmak akıllıca bir karar lakin, onun gibi kaliteli bir oyuncu neden bu kadar ucuza satıldı. Bana kalırsa cevabı basit. Bildiğiniz gibi transfer yaz döneminin son transfer gününde gerçekleşti. Eğer satılmasaydı, devre arasına kalacaktı ki sözleşmesinin bitimine 6 ay kalmış olacaktı. Bu sayede isteyen kulüp bonservis ödemeden kadrosuna katabilecekti. Pazarlık için vakit ve Portsmouth'un elinde koz yoktu anlayacağınız.

Tüm bunları göz önüne alıp, böyle bir çalışma yapan Harry Redknapp ve Daniel Levy'i tebrik etmek lazım. Ayrıca kulüpte mutsuz olacağı belli olan bir oyuncunun önünü kesmeyen Portsmouth yönetimini...

2009/2010 öncesi gidenler

Gelenlerin yanında bir de kulüpten ayrılanlar oldu. Öncelikle başa bela Gilberto serbest bırakıldı. Kadroya bile giremediği halde çok bile kaldı. Serbest bırakıldıktan sonra memleketine döndü ve Cruzeiro ile anlaştı. Ricardo Rocha, defans krizinin yaşandığı bir dönemde Tottenham'a katıldı. Birkaç maç görev alsa da çok yetenekli bir oyuncu değildi. Mevkinin esas sahipleri dönünce kulübeyi bile göremez oldu. Bu transfer dönemi başında serbest bırakıldı. Standart Liege forması giyiyor şimdi. Genç takımdan da oldukça fazla oyuncuya teşekkür edilerek gönderildi. Bu oyunculardan S. Dawkins, K. Fraser-Allen, C. Hughton, D. Hutchins Yeovil'le anlaştı. D. Hutton, J. Maghoma, T. Mtandari, S. Asajile, M. Clare, J. Dalton, A. Shehu ise hala kulüp arıyor.

Troy Archibald-Henville her sene olduğu gibi bu sene de kiralık olarak gönderildi. Bu sene de Exeter formasını terletecek. Defansta oynuyor bilmeyenler için. Kaleci Ben Alnwick de kiralık gidenlerden. Norwich City ile anlaştı. Diğer kalecilerden David Button Crewe'e, Oscar Jansson Exeter'e gitti kiralık olarak. Jack Livermore Derby'e, Jonathan Obika Yeovil'e, Adel Taarabt QPR'a kiralandı. Bu isimlerin arasında gelecek için en umut vereni tabii ki Adel Taarabt. QPR'da iyi başlamış duyduğuma göre. Jack Livermore da bir başka umut veren isim. Maç tecrübesi kazanmaları iyi olacak. Jamie O'Hara da kiralık olarak Portsmouth'a katıldı. Yönetim ona bir kıyak yaparak kulüpte hala yeri olduğunu, sadece maç kondüsyonu kazanması için gönderildiğini belli etti. Kiralık olarak Portsmouth'la anlaşmadan hemen önce sözleşmesini uzattı.

Satılan futbolcular da oldu tabi. Bunlardan getirisi en fazla olan Darren Bent oldu. 16.5 milyon pound'a Sunderland'li oldu. Gönderilmeden önce onu Çin'de oynanacak hazırlık maçlarının kadrosuna almayan Harry Redknapp'e ve onun için gelen teklifleri düşük bulduğu için reddeden başkan Daniel Levy'e twitter sayfasından saydırdı. Her ne kadar kulübün resmi sitesinden bir özür mesajı yayınlasa da iş işten geçti tabi. Bu yönetim ve bu hoca takımın başındayken onu bir daha Tottenham formasıyla görmemiz zor. Sunderland'deki kariyerine de iyi başladı. Bolton ve Chelsea'ye birer gol iteledi.

Kevin Prince Boateng Portsmouth yolunu tuttu. Geçtiğimiz sezon Borussia Dortmund'a kiralanmıştı. Hava değişimi iyi gelir, kendini toplar diye umuyorduk ama Dortmund'ta da kadroya giremedi. Üstüne üstlük bir de sakatlık geçirince Borussia sezon sonunda onu kadrosuna katmakla hiç ilgilenmedi. 4 milyon pound ödedi bu transfer için Pompey. İyi para. Hele bir de Niko Kranjcar'ın 2.5 milyona geldiği düşünülürse çok güzel. Pascal Chimbonda Tottenham'dan Sunderland'e geçmişti hatırlarsınız. Yarım sezon oynadıktan sonra Tottenham yeniden kadrosuna kattı. Yarım sezon da Tottenham'da oynadıktan sonra Blackburn yolunu tuttu. 1.8 milyon maliyeti. Eğer Rovers onu sol bek oynatmak için aldıysa sabır diliyorum kendilerine. Bir başka bek, ki ben kendisinden umutluydum, Chris Gunter 1.75 milyona Notthingham Forest'lı oldu. Juande Ramos döneminde kadroya katılmıştı. İlerleyen zamanlarda tekrar Tottenham'da görmek isterim.

Bu transfer döneminin en çok para getiren ikinci oyuncusu Didier Zokora. 8.5 milyon Pound'a Sevilla'nın yolunu tuttu. Bana kalırsa Huddlestone'dan daha iyi oyuncu şimdilik ama iyi bir teklif olduğu için satıldı. O da teklifi duyduğunda gitmek istediğini iletmiş zaten. Hayırlısı olsun.

2009/2010 öncesi gelenler

Yaz dönemi transferleri bitti. Tottenham bu döneme biraz yavaş başlasa da, geleneği bozmadı ve hızlı bitirdi. Kadroya £12m'a(8+4) Sebastien Bassong'u kattı öncelikle. Küme düşen Newcastle'dan defans oyuncusu almak ne kadar mantıklı olur derseniz, bilemem. Lakin 86 doğumlu bu arkadaş Premier Lig'e kapağı erken atmasıyla kaliteli bir oyuncu olduğunu belli ediyor. 16 ağustos 2009'da oynanan Liverpool maçında da golünü attı. Metz kariyerinde 79 maçta 1 gol atan, Newcastle United formasıyla 30 maçta ağları havalandıramayan bir oyuncunun ilk maçında golle buluşması sevindirici. Ledley King ile sanki senelerdir bir arada oynuyor gibi bir görüntü sergilediler iki maçta da. Defans bölgesinde sakatlıklar yüzünden sıkıntı yaşayan Tottenham'a ilaç gibi geleceği aşikar. Bir defans oyuncusu daha alınsa fena olmazdı. Bir isim üzerinde yoğunlaşılmış fakat olmamış, ona da daha sonra değinelim.

Harry eski öğrencilerini kulübe katmaya devam etti. Peter Crouch altyapısından yetiştiği lakin hiç forma giyemediği kulübüne geri döndü. Transferinin ilk günlerinde eleştirmiştim bu hareketi. Nitekim Tottenham kadrosunda bolca forvet vardı. Allah'tan Darren Bent gitti de yer açıldı. Her neyse Crouchie 10 milyon pound'a patladı Tottenham'a. Geçtiğimiz hafta sakatlanan Modric'in yerine oyuna girerek golünü attı. O oyunda olduğu süre içerisinde, Galatasaray'ın Hakan Şükür varken bir dönem oynadığı şekilde oynadı Tottenham. Topu şişirdikçe şişirdi Crouch'a. Hakkını yemeyelim, o da bu topları olumlu kullandı ama ilk 11'de başladığı maçlarda bu hataya düşülmez inşallah.

Harry'nin bir diğer eski öğrencisi Niko Kranjcar. Luka Modric'in Birmingham maçında fibula kemiğinin kırılmasıyla sahalardan 3-5 ay uzak kalacak olmasının üstüne ilaç gibi geldi bu son gün transferi. Daha önce Dinamo Zagreb, Hajduk Split ve Porstmouth formaları giydi. Yabancılık çekeceğini sanmıyorum. Hem İngiltere'ye alışık hem de 2 tane daha Hırvat var Tottenham kadrosunda. Modric ve Corluka ona yardımcı olacaktır. Bu transferin maliyeti ise, ben hala inanmıyorum, oldukça düşük konuşulanlara göre. 2.5 milyon pound! Tabata'nın 8 milyon euro ettiği günümüz futbolunda çok iyi bir rakam. Modric'in iyileşmesiyle Kranjcar sol kanada, Modric forvet arkasına geçer diye umuyorum. Ummakla kalmıyor istiyorum.

Sheffield'tan iki oyuncu katıldı kadroya. İki genç yetenek. Bu iki oyuncu için Everton ile mücadele ettim Tottenham ve haliyle kazandı. Bu oyunculardan ilki Kyle Naughton. Defansın ortasında ve bek olarak görev alabiliyor. Yetenekli bir oyuncu olduğunu duydum ama tam anlamıyla bir fikrim yok. Tıpkı bir diğer Sheffield'lı Kyle Walker gibi. Zaten onu hiç izleme fırsatı bulamadık çünkü Sheffield'a geri kiralandı. Maliyetlerine gelirsek Naughton için 5 milyon, Walker için 3 milyon ödenecek. Bir transfer daha var sessiz sedasız gerçekleşen. Anton Blackwood katıldı Tottenham'a. Arsenal altyapısından serbest bırakıldı ve Tottenham'a imza attı. Bu şekilde O'Hara da kadroya katılmıştı hatırlarsınız. Yanlış biliyorsam düzeltin.



 
^

Powered by BloggerFlamboyant Striker by UsuárioCompulsivo
original Washed Denim by Darren Delaye
Creative Commons License