Saat akşam 11 suları. Alkol alınmış pek bi' güzel. Konu dönüp dolaşıp futbola geliyor haliyle. 'Yarın da Süper Kupa'yı alıyoruz' diyorum. Başlıyoruz yeni transferlerden tut, Daum'a, ordan bırak taktiğe, Beşiktaş'a kadar konuşuyoruz. Sonra gaipten bir ses duyuldu: 'Sahi lan niye maça gitmiyoruz?'
Bu soruyla karar veriyoruz maça gitmeye. Ertesi gün 2.5 sularında biletleri almak için stadımızın önünde buluşuyoruz. Maça pek fazla ilgi olmayacağı orada belli oluyor zaten. Ne bir sıra var ne bir şey. Tabii ki bunun tek sebebi maçın Olimpiyat Stadı'nda olması. Neyse buna daha sonra değineceğiz. Bileti aldıp bir şeyler yedikten sonra İETT'nin maça özel olarak kaldırdığı otobüslere doğru ilerliyoruz. Şoför amcamız kelle başı 10 kağıt aldıktan sonra bizi olay mahalline götürmek üzere hareket ediyor.
Oldukça keyifli bir yolculuk yaşadım kendi adıma. Bir ton geyik dönünce otobüste yolun o kadar uzun olduğunu unuttuk. Zaten her taraftar otobüsünde olduğu gibi marşlar, sataşmalar vs. olunca güzel güzel gittik. Şunu öğrendim ki İETT otobüsleri stada kadar götürmüyormuş. Bir ton toz toprağın ortasında bizi yürümemiz için indirdi. Ülkemizde böyle bir şey var. Bir insan bir tesis yapmadan, hele ki bu kadar büyük bir tesis yapmadan önce yolunu, suyunu vs. götürür, götürmeli. Birde ise tam tersi. Önce tesis sonra yol. Stat yapılalı bu kadar olmasına ve bir efsanevi şampiyonlar ligi finali görmesine rağmen hala bu eksiklerin olması komik, başka bir şey değil.
Stada girişte şöyle bir üstünkörün arandıktan sonra içeri girdik. Bu arada şunu da söylemek lazım, içeri sokulmak istenen pankartların hepsi açtırılıp 3 kişi tarafından kontrol edildi. Hayır bir kişi anlayamıyor mu? 3 kişi bir adam mı ediyor, yoksa pankart kontrol komisyonu gibi bir şey mi oluşturdular ayak üstü. Adamlar baya sergide tablo yorumlar gibi pankart yorumluyordu. İlginç tabi.
Stat büyük. Bir hayli büyük. En üst tarafının sahaya yakın kısmında yükseklik korkusu olanlar bir ihtimal zor dakikalar geçirebilirler. Rüzgar esen kısımlardaki kale arkası tribünlerinin, stadın geri kalanına göre, neredeyse hemzemin olması, rüzgarın etkisinin fazla hissedilmesine yol açıyor. Devlet buna bi' şey yapmalı.
İki takımın da seyircileri hemen hemen eşit sayıda gibi geldi bana. Yanılıyor olabilirim çünkü Beşiktaş tarafını tam olarak görebilsem de, bizim seyircilerin hepsini göremedim. Biraz varsayımlar üzerine konuşuyorum. İki tarafta belli dakikalar dışında birbirine üstünlük kuramadı. Beşiktaş'ın arka arkaya 768404 (küsüratlı rakam vereyim de salladığım anlaşılmasın) kere 3'lü çekmesi "eeahh eytere bea!" dedirtti.
Maç başladığında bir Fenerbahçe - Beşiktaş derbisi klasiği olarak Beşiktaş maça baskılı başladı ama sonradan direnci kırıldı. İlk yarıda sağ kanatta Yusuf iyi işler yaptı. Bunda Andre Dos Santos'un hücumlardan sonra mevkisine çok geç dönmesinin büyük etkisi var. Sol kanadın defansif yükünü Vederson'un omuzlarına yıktı. Vederson demişken kötü bir oyun oynamadı ama Roberto Carlos dün oynayabilseydi çok daha etkili olurdu. Bir kaç pozisyonda gözüm Carlos'u feci şekilde aradı.
Güiza takımın oyun tarzına alışmış bir görüntü sergiledi. Rakip defansı sık sık rahatsız etti. Emre ise maçın gizli kahramanlarındandı. Çok koştu ve mücadele etti. İkinci yarıda oyundan düşünce, yerine Selçuk, hem takımın duran toplardaki etkinliğini arttırmak için, hem de taze kan olarak oyuna girdi. Mustafa Denizli'nin Yusuf'u çıkarması bence hataydı. Dediğim gibi alışık olmadığı bir mevkide oynamasına rağmen Vederson'a zor anlar yaşattı.
Şu yaptığımız basit pas hatalarına bir çözüm bulmamız lazım. Topu direk rakibe atmalar, rakibe çarptırmalar falan... Onun dışında hücumda daha geniş bir diziliş sergilememiz gerekiyor sanırım. Rakibin kolayca pres yapabileceği, tekniği zayıf oyuncuların zorlanacağı dar bir diziliş sergiliyoruz. Penaltı pozisyonunu sahaya bir hayli uzak olduğum için net olarak göremedim. Penaltı diyenler çoğunlukta takip ettiğim kadarıyla. Bir başka tartışmalı pozisyon Güiza'nın ceza sahası dışında yerde kaldığı pozisyondu ki bence fauldü. Beşiktaş'ın da maçın başında bir pozisyonu vardı sanırım, onu göremedim.
Bu arada statta karşılaştığım bir şeyi de anlatmak istiyorum. Mağlumunuz Fenerbahçe taraftarında köklü bir değişiklik var. Eskiden, erken giden istediği yere otururdu. Bence en güzeli de böyleydi ama artık taraftar biletinde yazan koltuğa oturmak istiyor. Bu yüzden tartışmalar oldu. Oturan kalkmak istemiyor, oturmak isteyen vazgeçmiyor. Bu durumda kimin devreye girmesi gerekir? Tabii ki stat görevlilerinin. Ama arkadaşlar bu konuda aciz kalıyor. Biletinde yazan yere oturmak isteyen taraftarın söylediği "Boşuna para alıyorsunuz!" sözü beni biraz düşündürdü. Hakikaten dikkat ettim de bu adamlar maç boyunca hiçbir şey yapmadı.
Maç bitti, kupayı kaldırdık. Çıkışa doğru hareketlendik. Bu kadar büyük bir stada, bu kadar dar koridorları layık gören mühendise/mimara, o mühendise/mimara iş veren, önerilerini kabul eden kişilere bir tutam selam söyledikten sonra güç bela dışarı çıktık. İETT otobüslerine ulaşmak için baya bir yol kat ettik. Stada gelirken 10 lira olduğunu öğrendiğimiz otobüsler, dönüşte ne hikmetse ücretsizdi.
Şoför arkadaşın yolu bilmemesi ise apayrı bir bombaydı. Arkaya 'yolu bilen var mı lan?' diye bağırdıktan sonra herkesin yüzündeki 'boku yedik' bakışı görülmeye değerdi. Neyse ki bilen bir arkadaş yolu tarif etti de, sağ salim gidebildik. Tabii arada yanlış yollara da girdik ama o kadar olur. Bununla kurtardığımıza sevindik de diyebiliriz. Olimpiyat stadının ne kadar uzak olduğunu dönüşte anladım. Git git bitmedi. Hele bir arkadaş içini dışına çıkarınca hiç bitmedi. Otobüs sıcak, koku, kapıları açmayan, yol bilmeyen bir şoför... Taraftarın burasına (buranın neresi olduğunu söylememe gerek yok sanırım) kadar gelince bir isyan gibi; "Burası çok sıcak, hayatımız s.kildi" tezahüratı koptu geldi.
Sonuç olarak kupayı aldık, ezeli rakiplerimizden birini yendik. Hoş anılar olarak kalacaktır elbette ama şunu da söylemekte fayda var:
Olimpiyat liman ben bir gemi,
Bir daha gidersem...
Gerçi büyük konuşmamak lazım. :)
Galatasaray:3-2:Samsunspor
-
Koreografi konusunda Galatasaray taraftarının eline su dökecek yok da, 10
Kasım günü deplasmana gelen ve armasında Atatürk olan Samsunsporlu
taraftarl...
0 Yorum yapın!: