Uzun zamandır yazmıyordum, böyle bir maçtan sonra yazmak nasip oldu, sağlık olsun...
Öncelikle maçtan önce benim ideal kadrom şöyleydi.
--------------Volkan-------------
Gökhan--Edu--Lugano--Vederson
Deivid--Aurelio--Maldonado--Uğur
---------------Alex---------------
--------------Kezman------------
Biliyorum Kezman'ı bu maçtan önce çok eleştirmiştim ama ilk 11 de başlaması bu maç için mantıklıydı. Fakat mantıksız olan o kadar çok şey vardı ki...
Örneğin; Uğur neden sol bek? Sanki adam yok sol bekte! Ne geride bir şey yaptı ne ileride! Onun yerine Vederson oynasa daha etkili olacağı kesindi. Sakatlıktan çıkmış olsa anlarım ama adam kart cezalısıydı yahu!
Colin... Kazım geniş alanları seven bir oyuncu. Bu herkes tarafından biliniyor. Biraz boşluk bulsun, kaleye yüzünü dönsün tamam. Allah aşkına Galatasaray'la bu 4. maçımız, hala bu takımın iyi alan daralttığını öğrenemediysen sana pes derim başka hiç bir şey demem!
Yediğimiz gol. O ne Allasen? Konuşmak bu kadar mı zor ya! Bırak dese biri top bizde, ki o bölgede Galatasaraylı yok. Volkan tamam iyi hoş çıktın, bırak da demedin eyvallah ama kardeşim tenis topu mu tutacaksın? Ne o tek elle çıkmak? Bari yumruklamak için çık!
Alex... Dar alanın arasında sıkıştı kaldı. Hayaletten hiç bir farkı yoktu.
Taktiksel ve dizilişsel hatalar nedeniyle kaybedilmiş bir maç.
Şampiyonluğun kutlu olsun Galatasaray.
27 Nisan 2008
Galatasaray:1 - Fenerbahçe:0
19 Nisan 2008
Fethiyespor
Derinlemesine Pas'ta okuduğum şu posttan sonra aklıma anılarım geldi. Ben küçüktüm o zaman. İlçemizin futbol takımının formasını gururla taşıyoruz. Çok büyük bir futbolcu olma hevesi var hepimizin içinde. Marmarisspor, Fethiyespor gibi takımları içeride yensek de dışarıda olmuyor. Fethiye deplasmanına giderken çok umutluyduk. Her zamanki gibi takımımızın renklerindeki ufak minibüsümüze doluşup, minibüsçü abimizin çok sevdiği Onur Akın eşliğinde Fethiye'ye doğru yol alıyoruz. Belki de Onur Akın'dan başka kaseti yoktu ama olan kasette de bir içim su şarkılar vardı. Yolda yağmur başladı. O sırada Onur abi 'Ben yağmur yüklü bir bulutum' diye koyverince biz de yasladık kafamızı cama ince ince yağmuru izliyorduk. Yağmur bir süre sonra durdu. İyi demişti hocamız, çok kaygan olmaz zemin.
Nihayet Fethiye'ye varmıştık. Stadı çok hoşumuz gitmişti, tribünleri falan çok güzeldi. Aslında bizim de stadımız güzeldi ama bu daha modern görünümlüydü. Fakat şu an maçlarını oynadıkları stat değildi sanırım ya da hafızam beni tamamen yanıltıyor. Zemine bakmak için sahaya çıktığımızda hüsranla karşılaştık. Yağmur Fethiye'ye daha insafsız davranmıştı. Zemin su içindeydi, yer yer gölcükler oluşmuştu. Olsun diyip soyunma odasına girdik. Ben bu oynadığım takımda defans olarak alınmıştım. Yaşıtlarıma göre fizikli olmam bunda etken oldu tabi. Defans oynamayı sevmesem de ses etmedim. Zaten bir süre sonra beceremediğim için yedek kaldım. Daha sonra idmanlarda forvet olarak denemişti hoca. İyiydim forvette ama benden yaşça büyük bir iki kişi daha vardı. İyi de oynuyorlardı. Biri sakatlanınca yerine ben geçmiştim bir önceki maç. Şimdi yine ben başlayacaktım ilk 11'de...
Çıktık sahaya. Çıkarken Fethiyespor'un hocası bizi uyarmıştı; "aman ha çocuklar zemin çok kaygan dikkat edin kendinize" diye. Maç başladı. Biz daha ne olduğunu anlamadan ilk golü yemiştik. Ardından oyunda dengeyi kursak da bir gol daha yedik. Devre oldu. Hocamız olsun çocuklar olsun diyordu.
İkinci yarıya başladık, daha atak oynuyorduk artık. Pozisyonun birinde takım arkadaşım bana pas vermek yerine kaleciyi çalımlamaya çalışınca kaleci can havliyle ayaklarına kapandı. O an bizim forvet 'Hocam!' diye öyle bir bağırdı ki yanına gitmeye cesaret edemedim. Hala bağırıyordu. Gittim yanına, ekranda futbolcuları izlerken ayak burkulmasına bile dayanamayan ben kırık bir ayakla karşı karşıyaydım. Hem de nasıl bir kırık. Ömrüm boyunca hiç bir yerim kırılmadığı için ne o acıyı bilirim ne de nası bir şey olduğunu. Ama eminim o kırık çok acımıştır.
Daha sonra ambulans geldi, arkadaşın çığlıkları arasında onu götürdüler. Bizde de moral tamamen sıfırlanmıştı. O an sahadan çıkmak istedim. Hiç bir topa ayak uzatmak istemiyordum çünkü. Rakip takımın yaş ortalaması daha yüksek olduğu için onlar daha metanetle karşılamış olacaklar ki gol atmaya devam ettiler. Biz de bir tane attık ama kim attı nasıl attı hiç hatırlamıyorum. Ama skor çok net beynimde: 5-1!
Dönüşte hem kırığın hem yenilmenin verdiği üzüntüyle minibüsten çıt çıkmıyordu. Hocamız da ayağı kırılan arkadaşın yanındaydı. Hoparlölerden yine aynı adamın sesi geliyordu.
Bir 'Geceyi sana yazdım' diyordu, bir 'Seviyorum seni'...
Neden yazdım bilmiyorum. Eskilere döndüm birden. Her ne kadar böyle bir şey yaşamış olsam da ben de Fethiyespor'un arkasındayım.
18 Nisan 2008
Julio Baptista
Daha önce Julio Baptista'nın Real Madrid'ten ayrılacağı haberini burada vermiştim. Julio Baptista'yı Fenerbahçe'nin istediği yazılmış. Daha önce de yazdığım gibi Real Madrid onu Dani Alves transferinde kullanmak istiyor. Eğer ki Sevilla inat edip 'Sat-mı-yo-ruz' diye Bernabeu civarına reklam verirse, o zaman Fenerbahçe'nin onu alma şansı doğar gibime geliyor. Çünkü Baptista da eski kulübünde oynamayı isteyecektir. Ön liberodan forvete kadar her mevkide oynayabilen bir isim. Niteki Sevilla'da ön libero oynuyordu. Ayrıca bu adamın omuzları bir garip. Fazlaca geniş, vücutla uyum sağlıyor fakat kafa onun değilmiş gibi duruyor. Her neyse bakalım resmi sitede ne zaman yalanlanacak. Yandaki resim de Arjantin'e attığı golden sonra sevinirken çekilmiş. Sanırım yanındaki de at hırsızı Vagner Love.
Sabri Fiorentina'ya mı?
Bugün çok garip bir haber okudum. Sabri'yi izlemek için Fiorentina'dan bir yetkili gelip Gençlerbirliği maçında tribündeki yerini almış. Hem de yanında Sabri'nin menejeri oturuyormuş. Yahu eğer Fiorentina Sabri'yi alırsa ben onların transfer politikasından şüphe ederim. Sabri kim? Galatasaray için ne yapmış şimdiye kadar. Her maç yaradana sığınıp uzaktan vuruyor. çoğu kaleyi tutmuyor, tutanlar da gol olmuyor. Kırk yılda bir giriyor bir tanesi içeri. Ortaları desen, Hakan Şükür Sabri'nin ortaları yüzünden futbolu bırakacak, yakındır. İlla Türkiye'den birini istiyorsan, ne biliyim Arda'yı al, veya Uğur Boral'a teklif yap. Sabri kim Allah aşkına! Umarım basınımızın sallamasyon haberlerinden biridir.
17 Nisan 2008
Güldünya Tören
Güldünya'yı hepiniz hatırlarsınız. Şu batasıca törenin kurbanlarından hani. Hatırlamaz mısınız yoksa? Şu yazıyı okuyun. Onun ağzındanmış gibi çok çok kısa dinleyin. Kesin hatırlayacaksınız:
"Çok mektup yazmışlığım yoktur. Hatta bilmem mektup yazmayı. Bu yüzden söyleyeceklerim size ilginç gelmezse kusuruma bakmayın lütfen.
Ben Güldünya Tören. İki yıl önce, töre yüzünden öldürüldüm. Şimdi mektup yazmak geldi içimden. Yoksa küçük bir şey eksik kalacaktı sanki. Yemeğin tuzunun az olması gibi. Kimse yemeğin tuzu az olsun istemez, değil mi?
Uluslararası Af Örgütü’nün kampanyasında bana yazılan mektupları okudum. Sadece Perihan’ın, Işıl’ın ve Ezgi’nin mektuplarını değil, hepsini okudum. Yazanların ellerinden tek tek öperim.
Öyle okumuş biri değildim yaşarken; ama takdir edersiniz ki ölüm insanı bilge yapıyor. Her şeye aradaki ince tülün ardından bakabiliyorsunuz ve bu sayede dünya netleşiyor gözünüzde.
Gerçi öldürülmüş olmak hâlâ çok kötü. Hele benim gibi, bir devlet hastanesinde öldürüldüyseniz bunun travması öldükten sonra bile sürüyor, inanın. Teyze kızının kocası tarafından tecavüze uğramak, yirmi bir yaşında Bitlis’ten İstanbul’a kaçmak, evlattan ayrı düşmek de kötü elbet.
Ama en kötüsü ölümün insana kendi kanıyla gelmesi. Atasıyla, abisiyle, kardeşiyle gelmesi.
İki yıl önce gittim. O günden beri hakkımda bazı şeyler okudunuz. Ben de hakkınızda çok şey öğrendim. Memleketimin insanlarısınız, merhamet duygusuna hâlâ sahip diyarlardan birinde yaşıyorsunuz. İster Van’da olun ister İstanbul’da, kucağımda bebeğimle çekilmiş o bulanık fotoğrafı görünce içinizin cız ettiğini biliyorum. Ama bilmek gerçeği değiştirmiyor.
Kaçtım ama ölüm beni buldu. Yani fotoğrafın aksine, gerçek son derece net.
Burada geçen iki yılda öğrenecek zamanım oldu. Bilge ölmüşlerimizle tanıştım. Onlar yaşadığımın bana özgü olmadığını, pek çok kadının şiddete maruz kaldığını anlattılar. Hatta o kadınların arasında benden çok daha eğitimli, meslek sahibi olanlar varmış.
Erkek bedeni kadınınkinden daha güçlü. Bu basit biyolojik gerçek yüzyılların birikimini nasıl ezip geçebiliyor?
Hem merak ediyorum, şiddete başvurmayı erkekler kendilerine nasıl yediriyorlar? Öyle kırıp döken bir insan hayatta mutlu olamaz ki.
Burada zamanımın çoğu böyle şeyler düşünerek geçiyor. Bir de bebeğimi, boş yere adını Umut koyduğum kuzumu düşünüyorum. Kaderini tahmin etmek beni korkutuyor.
Bir gün yine böyle arpacı kumrusu gibi düşünürken yanıma bir adam geldi. O kadar dalmışım ki kim olduğunu önce anlayamadım. Moralim bozuktu, hiç konuşacak halim yoktu. Meraklı soruları çekemezdim. Bu yüzden dönüp bakmadım önce.
Birden konuşmaya başladı. Sesini tanıyordum. Çocukluğumun masum gecelerinden, okul sıralarında geçen günlerden, kışın talaş ve tebeşir kokusu eşliğindeki eski görüntülerden tanıyordum.
“Üzülme kızım” diyordu bana; “üzülmesi gereken aslında sen değilsin, benim.”
Döndüm ve onu gördüm: Gazi Paşa karşımdaydı. Buraya geleli altmış küsür sene olmamış gibi genç ve ışıklıydı. Üstünde Kocatepe’de giydiği palto, başında kalpağı vardı. Laf aramızda, onun Kocatepe’deki resmini çok severim. Zaten burada herkesi en sevdiğiniz haliyle görüyorsunuz.
“Yorgun bir ülkeye baktık ve bir hayal kurduk kızım” dedi; “Çalışırız, olur sandık. Kadınıyla erkeğiyle bir geleceği paylaşırız diye düşündük. O yıllarda zaman bizden yanaydı. Bir savaş kazanmıştık, yenilerini de kazanırdık. Oysa sana baktıkça yenilgi duygusuyla doluyor içim. Üstelik ben bir komutanım. Yenilmeyi sindiremem içime.”
O sırada biri daha geldi. Kendisini yeni tanımıştım. Büyük şairdi. Şimdi adını söyleyince bu belki size komik gelecek ama ne yapayım, yaşarken okuyacak halim olmadı ki hiç.
Nâzım Hikmet ikimize de muhabbetle bakıp “Paşam, kız zaten üzgün…” dedi: “Bir de biz tarihle sıkmasak canını…”
Hemen itiraz ettim: “Rica ederim, ne demek. Yaşarken kimse beni konuşmaya değer bulmadı. Buradaysa rahat rahat konuşuyorum. Hem de kimlerle… İlahi adalet bu olsa gerek.”
“Haklısın şair…” dedi Gazi Paşa; “Ama şunu bilin ki, kadınla erkek omuz omuza vermeden gurur duyacağımız bir ülke yaratamıyoruz. Ama bu basit gerçeği nedense bir türlü kavrayamadık. Hayal kırıklığım bu yüzden çok derin.”
“Mao’nun bir sözü var” dedi Nâzım: “Göğün yarısını kadınlar omuzlarmış.”
“Propaganda yapma…” dedi Gazi Paşa, acı acı gülerek.
Sonra beni selamladılar, aralarında konuşa konuşa uzaklaştılar. Arkalarından baktım. Hayal kırıklığına uğramış bu iki büyük adamın yanında benim, yani küçücük Güldünya’nın dertlerinin ne önemi vardı?
Gerçi bir önemi varmış ki fotoğrafım afişlere yapıştırılmış, hakkımda sloganlar üretilmiş, koskoca Uluslararası Af Örgütü beni örnek gösterip “kadına yönelik şiddete son” kampanyası başlatmış. Hatta “Güldünya’ya sesleniş” diye bir mektup yarışması bile düzenlemişler. Haklarını nasıl öderim?
Bari bir mektup da ben yazayım dedim. Sonra da kelimelerimi yukarıda resmini gördüğünüz yazarın hayal gücüne emanet ettim. Fena adama benzemiyor. İnşallah bir yanlış yapmamıştır.
İnşallah bana yazılan onca mektup bir gün ulaşır adreslerine.
Yukarıda da bahsedildiği gibi Güldünya için, Güldünya’ya Sesleniş” diye bir mektup yarışması düzenlenmişti. Birinciliğe uzanan mektup, İzmir’den 24 yaşındaki Ezgi Kızmaz’ın mektubuydu. Tekrar tekrar okudum. Belki de hayatımda en çok okuduğum mektup budur. Paylaşmak istedim:
"Sevgili Güldünya;
Sen daha önce hiç mektup aldın mı? O kısa hayatına kaç mektup sığdırdın? Senin hayatın mektuplara sığar mı, Güldünya? Dünyada şiddete maruz kalan tüm kadınlar, aslında aynı ülkede yaşar. Bu ülkenin sokaklarında, yara izlerini örtmek için makyaj yapmış kadınlar dolaşır. Sokakta karşılaşan her kadın, kendinden bilir o boyanın altında ne olduğunu. Bu maskeye sadece bu ülkenin çorak topraklarında yetişen erkekler kanar. Bu erkekler yaralar açar, yaraları kapatmak için yapılan makyaja tapar. Erkeklerin arasında, bir kadının yaraları tekrar tekrar böyle kanar.
Bu ülkede sokağa çıkabilen kadınlar, her akşamüstü karanlık çökmeden eski bir oyunu oynar, Güldünya. Hava kararmadan eve dönme oyununu herkes çocukluğunda öğrenir, ama sadece kız çocukları hayat boyu oynamaya devam eder. Oyunun kuralları, hileleri, müzik kesildiğinde sandalyeye oturma oyununu hatırlatır. Müzik kapandığında, hava karardığında açıkta kalınmamalıdır. Müzik kesildiğinde oturmaya hazır olmak için nasıl bir sandalyeye yaklaşılır, etrafında oyalanılırsa, kadınlar da havanın kararacağını anladıklarında apar topar evlerinin olduğu mahalleye döner. Kadınlar aceleci adımları müziğe uymadığı için durdurulamaz. Mahalleden ayrılmayıp oyunbozanlık yapanlar suçlanamaz. Kadınlar bu oyunu karanlıktan korktukları için oynamaz, Güldünya.
Işık kapatıldı; sokaklar karanlık şimdi. Eve dönemeyen kadının yarın daha çok makyaj yapması gerekecek. Bu evlerde her akşam toplanılır. Konuşulmaz, sadece nefes alınır. Bu gürültülü solumalardan, sessiz iç çekişlerden evlerin camları buğulanır. Buğulanan camlara kadınlar sevdiklerinin isimlerini yazmasınlar diye "yarın yapılması gerekenler" yazılır. Ertesi gün pencereden sokağa bakmak isteyen kadına yapılması gerekenler engel olur. Hep yapılması gerekenler bitmeden akşam olur, yine toplanılır, yine nefesler alınır. Artık sevdiklerinin ismini camın buğusuna yazmak kadınların aklından geçmez.
Camlarında kuralları yazılı bu evlerin camları silinmez, pencereleri açılmaz; içerisi havalandırılmaz. Kadınlar her gün yakınlarının nefesleriyle boğulur. O kadar çok penceresiyle bu ev, sokağı görmeyen dört duvar olur. Evlerin duvarları incedir, bu duvarları geçebilen yine de sadece sestir. Komşu kadının çığlığı televizyon sesiyle bastırıldıktan sonra uyunabilir. Bu evlerde uyuyabilmek için, önce vicdanı uykuya yatırmak gerekir. Güldünya, burada da, her gece kadınlar uykuya dalar. Rüyalarında yaralarını yamar. Ama aslında üstünde incecik örtüyle, olası katilinin yanında savunmasız yatar. Bu ülkede de, birisini öldürmeden kimse katil diye anılmaz. Belki bu yüzden kadınlar öldürülene kadar katillerine koca, baba, ağabey, dayı, amca demek zorundadır. Bu evlerde geceler, gündüzler, yıllar geçer. Zaman içinde, havalandırılmayan evin kokusu, evde en çok zaman geçirmek zorunda kalanların; kadınların üstüne siner. Kadınlar üstlerine sinen bu koku yüzünden evin dışındayken bile evi unutamaz. Yakınlarının nefeslerinin kokusu burnundayken, nefesleri de ensesinde gibidir. Bu yüzden kadınlar evin içinde; onların gözü önünde nasıl davranıyorsa, evin dışında da öyle davranmak zorundadır. Kadınlar üstlerinde evin kokusuyla fazla uzağa gidemez. Kokuyu tanıyanlar onu ele verir. Bu koku yüzünden Bitlis-İstanbul arası 1505 km. olmaktan çıkar. Bu ülkede hiçbir yer o kadar uzak olamaz.
Ve Sevgili Güldünya, bu ülkedeki kadınlar hiç mektup almaz. Çünkü onlar kimsenin "sevgili"si olmaz. Sen, Güldünya? Sen daha önce hiç mektup aldın mı?
Güldünya, ağabeylerin yol ortasında seni neden kalçandan vurdu? Kuzeninin kocasının sana tecavüz etmesinden, kalça hareketlerini sorumlu tuttukları için mi? Tecavüzden geriye kalanı, evlenmeden bu kalçaların arasından doğurduğun için rni? Ağabeylerin seni neden vurdu, Güldünya? Sağ kalçanı kim kanattı, Güldünya? Bedenini yağmalarken onu sıkıca kavrayan akraban mı, yol ortasında oraya kurşun sıkan ağabeyin mi, yoksa hastanede orayı sarıp sarmalayıp korumayanlar mı? Güldünya, kim canını daha çok acıttı?
Annen mezarının başında sadece senin için mi ağladı, Güldünya? Bir anne kızının katiline her gün yemek hazırlamak zorunda kalır mı? Silahı verenle koyun koyuna yatar mı? Bir anne için kurbanla katili aynı karında taşımış olmak, yeterince ağır bir yük değil mi? Annen mezarının başında kimin için ağladı, Güldünya?
Sadece senin canın mı yandı, Güldünya? Başka kimler, aynı evde yaşadıkları için katillerine yakalandılar? Kimler tanıdık bir yüz olduğu için katillerini tanıyamadılar?
Alicia Aristregui, İspanya. 2004. Ayrıldığı kocası tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Birgül Işık, Elazığ. 2005. Katıldığı televizyon programında şiddet gördüğünü söylemesinin ardından, sokakta oğlu tarafından öldürüldü.
Cheagh Rooteh, Irak. 1993. Yabancı bir adamla konuştuğunu gören babası tarafından öldürüldü.Çiğdem İnce, İzmir. 2003 Evlilik dışı hamile kaldığı için ağabeyi tarafından öldürüldü.Dilber Kına, İstanbul. 2001. Erkeklerle gezdiği için babası tarafından baltayla öldürüldü. Evrim Sarıçiçekler, İstanbul. 2005. Ailesinin karşı çıktığı birisiyle evlendiği için ailenin görevlendirdiği birisi tarafından öldürüldü.Fadime Şahindal, İsveç. 2002. İsveçli bir genci sevdiği için babası tarafından öldürüldü, Güldünya Tören, İstanbul, 2004.Hatun Sürücü, Almanya, 2005. Zorla evlendirildiği akrabasından boşandıktan sonra bir “Alman gibi" yaşadığı için sokakta ağabeyi tarafından öldürüldü.Ivy Blore, Kanada. 2004. Aile içi şiddet kurbanı.
Kadriye Demirel, Diyarbakır. 2003. Tecavüze uğrayıp hamile kaldıktan sonra ağabeyi tarafından öldürüldü.
Leticia Aguliar, Amerika. 2002. Aile içi şiddet kurbanı.
Maria Terasa Carlson, Filipinler. 2001. Evliliği boyunca şiddete maruz kaldı. Sonunda 23. kattan atlayarak intihar etti.
Nadia Anjuman, Afganistan. 2005. Afganistanlı şair, kocası tarafından dövülerek öldürüldü. Olivia Hodson, Amerika, 1999. Aile içi şiddet kurbanı.
Pınar Kaçmaz, Diyarbakır. 2002. Evden kaçıp mankenlik ajansına başvurduğu için babası ve ağabeyi tarafından öldürüldü.
Rukhsana Naz, İngiltere. 1998. Evlilik dışı hamile kaldığı için annesi ve ağabeyi tarafından boğularak öldürüldü.
Sevda Gök, Şanlıurfa. 1996. Pastaneye gittiği gerekçesiyle bir yakını tarafından öldürüldü. Şemse Allak, Mardin. 2002. Evlilik dışı ilişkiye girdiği gerekçesiyle taşlanarak öldürüldü. Tasleem Begum, İngiltere. 1995. Erkek arkadaşı olduğu için kuzeni tarafından arabayla defalarca ezilerek öldürüldü.
Ursula Allen, Amerika. 2002. Aile içi şiddet kurbanı.
Victoria Anna, Amerika. 2002. Aile içi şiddet kurbanı.
Yeşim Sağlam, Adana, 1998. Kocasını terk edip sevgilisiyle beraber olduğu için babası ve kocası tarafından öldürüldü.
Zehra Karagöz, Şanlıurfa, 2003. Başka erkeklerle beraber olduğu söylentileri üzerine kocası tarafından kalbinden bıçaklanarak öldürüldü.
Alfabenin tüm harflerine kan bulaşmışsa, pekâlâ aynı harfler bu kez acıya ortak olmak için bir araya gelebilir. Bu mektupta da senin için bir araya geldiler, Güldünya. Tüm bu harfler, üstlerine bir daha kan bulaşmasın; bu mektuba sığmayan liste daha da uzamasın dileğiyle toplandı. Simdi artık hepsi dağıldı, geriye sadece son olarak
sana sunu söylemek isteyen harfler kaldı:
Güldünya, sen ağlarken, güler mi hiç bu dünya?"
Bir kaç bayan arkadaşıma Güldünya'yı hatırlayıp hatırlamadığını sordum. Aldığım cevaplar ürküttü beni. Bir kaç sene sonra Pippa Bacca hatırlanır, Güldünya Tören unutulursa vay halimize...
Biz erkek değiliz!
"Biz erkek değiliz!
Yaşamakta olduğumuz birçok olay, üçüncü sayfa ülkesindeymişiz hissi uyandırıyor.
Pippa Bacca’nın korkunç ölümü ikiyüzlülüğümüzle yüzleşme fırsatı verebilir belki. Kadınlara yönelik baskılar ve saldırıların sıklıkla yaşandığı bir ülkedeyiz. Pippa T.C. devleti vatandaşı olsaydı, büyük ihtimalle, üçüncü sayfa haberi olarak kalacaktı bu olay. ‘Ele güne rezil olduk’ kaygısıyla verilen demeçlerin, yapılan haberlerin her tarafında ikiyüzlülük akıyor.
Bu ülkede kadınlar yoğun bir şekilde şiddete ve saldırıya maruz kalıyor, öldürülüyor ve buna birçok kisve bulunuyor.
Biz bu kisveleri reddeden erkekler olarak, tepkimizi göstermek için bir yürüyüş/gösteri yapacağız.
‘Tecavüz etmek erkeklikse biz erkek değiliz!’
‘Namuz bekçiliği yapmak erkeklikse biz erkek değiliz!’
‘Öldürmek erkeklikse biz erkek değiliz!’
‘Homofobik olmak erkeklikse biz erkek değiliz!’
diyeceğiz ve kara duvaklar takıp yürüyeceğiz. Yanlız değiliz; kadınlar da bizimle olacak.
Üçüncü sayfa ülkesinde yaşamak istemiyoruz!
Kara duvakli erkekler."
Bu da Ek$i sözlük'ten bu kampanya ile ilgili bir entry;
"Bir kere okudum.
Bi daha okudum.
Bi daha okudum.
Erkekler. Erkekler, erkek kimliğinin onların sırtına çaldığı kırbaçtan kurtulmak için ses verecekler.
Hem de evde rakı sofrasında, ergen bloglarında, ekşi sözlük entrylerinde değil.
Sokakta. Taksim gibi bir semtte.
Gümbür gümbür haykıracaklar, her şeyden önce kendi özgürlükleri ve vicdanları için.
Erkek olarak, hemcinslerinin ve kadınların karşısında pankartlarını açacaklar,
"Ben katil değilim!" diye basbas bağıran yazıları taşıyan.
Çünkü erkek, namus bekçiliği gibi, "bu kadın bunu sikmek lazım" öğretilmişliği gibi, "erkek adam ağlamaz" saçmalığı gibi etiketlerden yırtılmak istiyor.
Çünkü erkek, erkek kimliğiyle özdeşleştirilen "tecavüz ve katl" gibi suçların erkeklerin üzerine "hakmış" gibi yapışmasınan artık bıktı.
Erkek, "erkekliğinin" suçlarla anılmasından tiksindi.
Bunun için, öğretilmiş erkeklikten sıyrılıp, insanca yaşamak için, adam gibi yaşamak için ses verecekler..
Bir kadın olarak, karşı cinsle gurur duymamı sağlayan ve ona saygımı arttıran çok çok önemli bir adım.
İçinde cesaret ve vicdan olan tüm erkeklerin katılması gereken eylem.
Çünkü bu savaş kadınların savaşı değil, insanlığın savaşı!
Kaybedecek isimmiş.
Siz, erkeklik/insanlık onurunuz için neyi göze alırdınız?"
Entry'de blog yazarlarına biraz giydirme var ama ana fikir o değil. Kampanyada satır aralarında verilen mesajlar güzel. Hatta çok güzel. Lakin kara duvak takma olayı kampanyanın 'bir kesim' tarafından sululaştırılmasına ve ana fikrin önüne geçilmesine sebep olabilir. Bu kampanya için en güzel şarkı sanırım Aylin Aslım'dan Güldünya olur:
Canım abim vurma beni
Bu dünyadan alma beni
Dökülür mü kardeş kanı?
Bir karında yatmadık mı?
Bir anada doğmadık mı?
Bir memeden doymadık mı?
Binbir yarayla tek bir kurşunla gitti gül dünya
Kim farkında kimin umrunda yandı(söndü) bir dünya
Seni gönderene söyle
Köydeki büyük meclise
Daha çocuk yaşta üstüme çıkan herife
Eğer böyle ölürsem iki elim yakanızda
Hayaletim gezer düşer peşinize
Buluşma yeri: Galatasay lisesi ile Yapı ve Kredi Bankası arasındaki heykelin önü
Zaman: 19 Nisan Cumartesi Saat 17:45
Roque Junior Katar yolcusu
Bir zamanlar Türkiye'ye geleceğine dair haberler çıkan Brezilya'lı oyuncu bir yıllığına Al Rayyan ile sözleşme imzaladı. Önümüzdeki sezon gözlerden uzak olacak. Biraz yatıp, fazlaca para kazanıp ülkesine döner. Güzel iş vesselam.
Sadece Ronaldinho değil!
Silvio Berlusconi Ronaldinho'nun Milan'da oynamak istediğini, çünkü Milan'ın kupaların her zaman en büyük adayı olduğunu ve kadrosunda yıldız Brezilyalı oyuncular bulunurduğunu söyledi.
Yıldız olarak sadece Ronaldinho değil, bir defans ve bir forvet oyuncusunu da kadrolarına katmak istediklerini belirtti. İsabet olur...
Haberler
- Manchester City, Eriksson'un yerine Scolari'nin geleceği haberini yalanladı ve Eriksson'dan memnun olduklarını söyledi.
- Quaresma; "Porto için oynamaya devam etmek istiyorum. Bu kulübü temsil etmek beni onurlandırıyor."
- Aston Villa Sorensen'in yerine Cudicini'yi kadrosuna katmak istiyor. Cudicini nihayer düzenli ilk 11 şansı bulabilecek.
- Real Madrid sözleşmesi 2010'da bitecek olan Robinho ile masaya oturmaya hazırlanıyor. Robinho da kalmak istediğini söyledi.
- Maxi Rodriguez Juventus'un kendisiyle ilgilendiği haberlerine; "Burada mutluyum ve kalmak istiyorum. Şampiyonlar Ligi'ne gitme şansımız var ve ben bu şansı kaçıramam." dedi.
- Joe Cole, kariyerini Chelsea'de bitirmek istediğini söyledi.
- Atletico Madrid Pablo Zabaleta ile ilgileniyor. Heitinga'dan sonra defansa bir takviye daha gelecek gibi...
- Porto Belenenses'li defans oyuncusu Rolando ile anlaştı.
- Julio Baptista sezon sonunda Real Madrid'ten ayrılacak. Sevilla'ya geri dönme ihtimali olan oyuncuyu, Real Madrid Dani Alves transferinde kullanmak istiyor.
- Büyük kulüplerin transfer listesinde bulunan Samir Nasri büyük ihtimalle önümüzdeki sezon da Olympique Marseille forması giyecek.
- Nihat'lı Villarreal'in oyuncusu Pascal Cygan'ın peşinde Rennes, Lille ve Real Betis varmış. 33 yaşındaki oyuncu hala gözde...
Berbatov yolcu...
Kalıyorum, burada mutluyum demişti bir ara. Umutlanmıştık, kalır diyorduk ama menejerinin açıklamaları üzdü. Menejer'in söylediğine göre Berbatov'un durumu iki ay içinde belli olacakmış. Tottenham sözleşmesini uzatmak için iki teklif yapmış. Gel gelelim Berbatov bir şeyler kazanabileceği bir kulübe gitmek istiyormuş. Bu kulüp de sürekli şampiyonlar liginde oynayan bir kulüp olacakmış. Şimdiden 7-8 kulüp ilgileniyormuş Berba'yla. Almak isteyen için kolay olmayacak bu transfer. Yüklüce bir miktar parayı gözden çıkarmaları lazım. Yolun açık olsun Berba!
15 Nisan 2008
Julius Aghahowa Kayserispor'da!
O bir CM efsanesi. Tsigalko ve Todorov'u gün yüzüyle adam gibi izleyememiştik ama onu izledik ve yine izleyeceğiz! Hem de Türkiye'de! Dün bahsetmiştim Kayserispor'un transfer atağından. Bugün netlik kazandı, daha doğrusu isimler belli oldu. İlk ismimiz Julius Aghahowa!
Julius Aghahowa kimdir?
Championship Manager'dan yeterince tanıyoruz ama bir hatırlatma yapalım. 12 Şubat 1982 Nijerya doğumlu. 1.79 boyunda. Insurance, Esperance, Shakhtar Donetsk'te oynadı. Şu an Wigan Athletic forması giyiyor. CM'nin scouting hatalarından biri. Eğer öyle olmasaydı şimdi kendisini Real Madrid, Barcelona veya Milan'da oynarken görürdük. Premier Lig'e adım attı fakat tutunamadı.
Diğer isim ise Salomon Olembe. Onu pek tanımıyorum.
Souleymane Youla
Beşiktaş'tan apar topar ayrılmıştı. İyi oynamıyordu, seyirci baskısını falan bahane etti. Fransa'nın Lille takımını tercih etti. İsabet olmuş efendim. Nitekim kendisi bu sezon oynadığı 15 maçta hiç gol atamadı. Takımındaki defans oyuncularının bazılarının istatistikleri; Nicolas Plestan 23 maç 2 gol, Staphan Lichsteiner 30 maç 4 gol, Franck Beria 33 maç 1 gol, Peter Franquart 14 maç 1 gol... Sanırım bir yerlerde yanlışlık var. Takımın forvetlerinin attığı gol sayısı toplam 9! Defanslar ise 8 gol atmış. Oldu olacak orta sahayı da söyliyim; 18 gol!
'The Perfect One'
Tottenham'ın başına Martin Jol'dan sonra geçen Juande Ramos, takımda neleri değiştirdiğini şöyle anlattı: "Öncelikle takımda 'dokunulmaz' olarak görülen kişileri değiştirdim. Basın tarafından eleştiri alsam da iyi çalışan herkesin bu formayı giyebileceğini gösterdim. Benden önce yaptıkları hiç bir şeyi yaptırmadım veya devam ettirmedim. Eğer bir sahada idman yapıyorlar ve sahayı belli bir kapıdan terk ediyorlarsa, başka bir sahada antreman yapıp onları farklı bir kapıdan yolladık. Futbolcuların programlarını, yeme içme programlarını da değiştirdim. Önceki her şeyi unutmalarını ve hiç olmamış gibi davranmalarını istedim."
Böyle köklü değişiklikler için büyük bir zamana ihtiyaç vardı. Zaten bu sezondan umut kesildiği için çalışmalarını gelecek sezona göre planladı sanıyorum. Araya bir de kupa sıkıştırıp 9 senelik hasrete son verince gelecek sezon için umutlu olmamak elde değil.
Ryan Giggs
Yaşayan futbol efsanelerinden biri. Muhteşem sol ayağı ve zekasıyla taraflı tarafsız herkesi kendine hayran bıraktı. Futbolu ne zaman bırakacağı sorusuna; "Futbolu bırakmam için bir kaç sebebim olabilir. Bu işten zevk alamazsam, vücudum el vermezse ya da performansım çok düşerse... Bu kriterlerden biri sağlandığında hiç düşünmem futbolu bırakırım. Ama şu an iyi performans gösteriyorum ve çok büyük keyif alıyorum. Futbol yaşamımdan sonra belki menejerliği düşünebilirim ama şimdilik sadece futbol oynamaya odaklandım. Takımımla bir sezon daha sözleşmem var. Olur da futbolu bırakmak zorunda kalırsam, kariyerimi kimseninkiyle değişmem." dedi. Performansı çok alt düzeye inmediği sürece bırakmamalı bence. Manchester United efsanelerinden biri o. Başka bir takımda oynamadı çünkü. Yeteneğine hayranım.
Torres finalde Barcelona'yı istiyor.
Liverpool'un İspanyol yıldızı yaptığı açıklamada, Şampiyonlar Liginde kendilerini zor karşılaşmaların beklediğini zöyledi. Öncelikle Chelsea maçına odaklanmaları gerektiğini belirten El Nino, turu atlamaları durumunda Barcelona ile eşleşmelek istediğini söyledi. Barcelona - Manchester United maçı hakkında; "Heyecan verici bir maç olacak. İki taraf da atak futbol oynamayı seviyor. Lige baktığınız zaman Manchester pek fazla puan kaybetmedi. Şampiyonlar liginde galip gelmeleri gereken maçları hiç bir zorluk yaşamadan kazandılar. Barcelona ile eşleşmek bizim için ideal bir durum olur. Öncelikle Chelsea maçına odaklanmalıyız, zor bir maç olacak." dedi.
Louis Van Gaal
Galatasaray'ın teknik direktör adaylarından biri. Sayfalarca not tutan tenik direktör ekolünden geliyor. Hatta öyle ki takımı gol attığında notlar elinde, yedek kulübesinden fırlayıp bir kaç saniye sevindikten sonra notlarına birşeyler ekleyerek yedek kulübesine döndüğünü bilirim. Tam bir taktisyen. AZ Alkmaar'ın kısıtlı kadrosuyla yaptıkları ortada. Lig TV'nin haberine göre koyu bir Galatasaraylıymış. Zaten olmasa şaşardım, Fenerbahçe istese koyu bir Fenerli, Beşiktaş istese doğuştan Kartal olacaktı. Galatasaray ile şimdilik 1 kez görüştüğünü, onun da tanışma amaçlı olduğunu söylemiş.
Louis Van Gaal kimdir?
8 Ağustos 1951 Hollanda doğumlu. Ahım şahım bir futbolculuk kariyeri olmasa da teknik direktör olarak iyi yerlere geldi. Hocalık kariyerine futbola başladığı yer olan Ajax'ta başladı. 6 sene çalıştıktan sonra Barcelona'ya geçiş yaptı. 3 yıllık Barcelona macerasına 2 yıl Hollanda milli takımında görev alarak ara veren Van Gaal, tekrar Barcelona'ya döndü. Dönüşü uzun sürmedi(1 yıl) ve AZ Alkmaar'ın başına geçti. Hala da orda fakat sözleşmesi sezon sonunda bitiyor.
14 Nisan 2008
Penaltı pozisyonu
Mağlumunuz Ankaraspor maçında bir penaltı krizi yaşadık. Alex ve Kezman, ikisi de kariyerli ve tecrübeli oyuncular... Kenarda Zico, futbolculuğuna kimse bir şey diyemez, hoca olarak da yaptıkları ortada... Gel gelelim sahada öyle acemice bir iş yapılıyor ki, rakibin şampiyonluk umutları iyice artıyor. Takımın penaltıcısı belli, Alex! Fakat Kezman efendi geliyor topu istiyor. Yahu penaltıdan bir gol atınca Avrupa'nın büyük takımları peşinden mi koşacak? Bırak atsın işin 'ustası'! Yada sonradan girip ben de gol attım, Semih'ten iyiyim mesajı mı vermeye çalışıyorsun? Yapma gözünü seveyim.
Penaltı kullanış stiline gelince, Sevilla maçında das korkutmuştu beni ama o zaman attı. Bu sefer de korkuyordum, korktuğum başıma geldi. Ağları delmeye mi çalışıyorsun evladım? Kaleyi mi sökeceksin yerinden? Eşşek kadar kale, seç bi köşe yuvarla oraya, al sana mis gibi gol! Spekteküler bir penaltı atmak istiyorsan, yaprak vuruşu yap, neden abanıyorsun?
Forvet dediğin adam istediğin kadar yetenekli olsun, penaltı kaçıramaz arkadaş! Hele ki dışarı vuramaz! Sen önünde kimse yok, kaleci çizgiye hapisken gol atamıyorsan neyi atacaksın? Kezman'ı çok severdim Fenerbahçe'ye gelmeden önce. Geldiğinde de çok sevinmiştim. Gel gör ki kredisini öyle bir tüketti ki, artık gidebilir. Hatta gitsin! İsterse bundan sonraki her maçta 10'ar tane gol atsın, farketmez.
Alex pozisyon için şunları söylemiş: "Hakem penaltı noktasını gösterince hemen yerimi aldım ancak Kezman benden topu istedi. O, istedikten sonra benim kendisini geri çevirmek gibi bir davranışım olamazdı. Çünkü, bu sefer de aralarında problem var şeklinde spekülasyonlar doğacaktı. Bu nedenle Kezman'ın atışı kullanmasına izin verdim. Gerçekte onun benden topu istemesi hataydı."
Zico'nun bu olaya müdahale etmemesi de çok ilginç. Kenardan bir ıslık çalsa, Kezman'a bırak o topu dese, şimdi bunların hiç birini konuşmamış olacaktık.
Henri Saivet
Fransa'nın yeni yıldızı diyorlar onun için. 26 Ekim 1990 doğumlu, yani neredeyse 91'li! Bordeaux forması giyiyor. Bordeaux tarihinin en genç profesyonel sözleşme imzalayan oyuncusu. Thierry Henry'e benzetiliyor stili. Kolay kolay yıkılmayan, teknik özellikleri yüksek ve bir o kadar da hızlı bir futbolcu. İzlemeye doyamayacağımız bir yetenek daha yetişiyor. Arsene Wenger hemen duymuş tabi bunu, Arsenal kadrosuna katmak için uğraşmaktaymış. İnşallah katamaz. Her neyse aşağıda kendisi hakkında ufak bir referans verebilecek video var. Daha fazlasını YouTube'da bulabilirsiniz.
Simon Jentzsch Trabzonspor'da
Trabzonspor Tolga'nın yerine bir kaleci ile anlaştı. Bu haber Trabzonsporlulardan çok beni sevindirmiştir, eminim. Tolga'nın kaleci veya sahanın herhangi bir yerinde oynayabilecek bir futbolcu olduğunu düşünmüyorum. Bunu daha önce de söylemiştim. Onun yerine kim gelirse gelsin iyi bir transfer olur. Şimdiden Trabzonspor camiasına hayırlı olsun.
Simon Jentzsch kimdir?
4 Mayıs 1976 Almanya doğumlu. Boyu 1.96. Daha önce KFC Uerdingen, Karlsruher, 1860 Munchen forması giydi. Şu an Wolfsburg formasını terletiyor. Almanya 20 yaş altı milli takımında forma giyse de milli takım formasını hiç giymedi.
Geçmiş olsun Tolga
Vestel Manisaspor-Ankaragücü maçında üzücü bir olay yaşandı. Karşılaşmanın 30. dakikasında rakip oyuncuyla çarpışan Tolga hastaneye kaldırıldı. Yapılan tetkiklerin ardından beyninde ödem oluştuğu tespit edildi. Doktor şöyle konuştu:
“Travmaya bağlı beyinde bir ödem var. Futbolcumuz, gözlem altında tutularak takip edilmesi gereken bir durumda. Çok ciddi değil ama yine de takip edilmesi gerekmektedir. Hafızasında problem var şu anda, olayı hatırlayamıyor. Hastamızın bu rahatsızlığı atlatabilmesi için en az 1 hafta yakından takip edilmesi gerekiyor.”
Souleymanou Kayserispor'da!
Tecrübeli file bekçisi Kayserispor ile anlaştı. Sezon sonunda bitecek sözleşmesini Denizlispor ile yenilemeyen Souleymanou önümüzdeki sezon üst sıralara göz diken Kayserispor'da oynayacak. Souleymanou iyi bir kaleci. 35 yaşında olsa da milli takımının kalesini koruyor. Denizlispor ve oynadığı diğer takımlarda ortaya koyduğu performans da ortada. Hayırlı olsun. Kayseri'nin ayak sesleri yavaş yavaş duyuluyor.
Kayserispor'dan transfer atağı
Kayserispor, yeni sezon öncesi dış transferde önemli bir gelişmeye imza attı. Sarı-kırmızılılar İngiltere Premier Ligi'nden biri forvet diğeri orta saha 2 Afrikalı oyuncu ile ön anlaşmaya vardı. Bu oyuncuların ismini açıklamayı şimdilik istemiyorlar. Eğer doğru bir haberse Kayserispor şampiyonluk için aday olmayı gerçekten düşünüyor. Mehmet Topuz ile Gökhan Ünal'ı da ellerinde tutarlarsa kadroları güçlü olur. İnşallah da olur, lige biraz daha renk gelir.
Amauri savaşı kızışıyor
Real Madrid, Chelsea ve Milan'ın ilgilendiği golcü oyuncu için şimdi de Juventus devrede. Juve başkanı Giovanni Cobolli Gigli Amauri ile ilgilendiklerini doğruluyor ve önümüzdeki günlerde Palermo ile masaya oturacaklarını söylüyor.
Amauri Carvalho de Oliveira kimdir?
3 Haziran 1980 Brezilya doğumlu. 1.88 boyunda. Bellinzona, Napoli, Piacenza, Messina, Chievo Verona formaları giydi. Şu an Palermo forması giyiyor. Bu sezon Serie A'da 13 golü var.
13 Nisan 2008
Totti aklını yemiş
"Tartışma, seçimlerde favori olarak gösterilen Özgürlükçü Parti lideri Berlusconi’nin önceki gün Totti hakkında söylediği bir cümleyle başladı. Roma’daki miting sırasında Berlusconi, merkez solun Roma Belediye Başkanı adayı Francesco Rutelli’yi destekleyen afişlerde, Totti’nin imzasının da yer aldığının hatırlatması üzerine, "Oyunu sol için kullanacakmış. O zaman aklini yemiş. Çünkü karısı bizim Mediaset grubu için çalışıyor" dedi.
Berlusconi ise tepkiler üzerine dün bir İtalyan radyosuna verdiği demeçte, Totti konusundaki sözlerine açıklık getirdi. Tüm ulusa mal olmuş futbolcuların siyaset kampanyalarına alet olmasını yanlış bulduğunu ifade eden Berlusconi, "Futbol şampiyonları herkesin güven ve sevgisini kazanmaya özen göstermelidirler" dedi. Berlusconi, şöyle devam etti: "Ben, Totti’ye bir öpücük gönderiyor ve Inter’i yakalama mücadelelerinde başarılar diliyorum. Şampiyonlar Ligi’nden elendikleri için üzgünüm. Ben, Roma’yı destekliyordum, bunu maç öncesinde de söylemiştim."
Kıvırmak dedikleri bu olsa gerek. Konumuz o değil. Totti'yi ne kadar çok sevsem de Berlusconi'nin bir sözüne katılıyorum. Futbolcuların, özellikle Totti gibi idollerin bu siyasi kampanyalarda yer almaması gerekir. Tabii ki belirli bir siyasi görüşü olacak ama bu tip reklamlara alet olması onlara kaybettirir.
Ronaldinho Milan'da
Ronaldinho'nun takımdan ayrılacağı herkes tarafından biliniyordu. Önemli olan kime gideceğiydi, o da cevabını buldu. 2012'ye kadar Milan ile sözleşme imzalamış. Bunu söyleyen Ronaldinho'nun kardeşi ve menejeri Roberto De Assis. Eğer doğruysa ki öyle gözüküyor, Kaka-Ronaldinho-Pato 3'lüsünü izlemek keyifli olacak.
Güzel günler
Bu fotoğraf Galatasaray'ı 3-0'dan 4-3 yendiğimiz maçtan sonra soyunma odasında çekilmiş. Yüzlerdeki haklı gurur ve hırs görmeye değer. Rıdvan'ın da dediği gibi "Bugün 7 tane yesek, 8 tane atardık..."
09 Nisan 2008
Olsun!
Stamford Bridge'deki maçı geride bıraktık. İyisiyle kötüsüyle buraya kadar geldik ama maalesef buraya kadarmış. Alan daraltmaktan başka hiçbir şey yapmayan Chelsea, üstüne üstlük 2 gol bulup turu geçen taraf oldu. İyi alan daraltan takımlar Fenerbahçe'nin pas gücünü, dolayısıyla hücum yönünü çok bozuyor. Geniş alanlarda oynamayı seven Alex, Deivid gibi oyuncular bu yüzden etkisiz kalıyorlar.
Her neyse bir şampiyonlar ligi macerasını da bitirdik, ama bu kez gülerek. Teşekkürler Fenerbahçe! Seneye kaldığımız yerden devam etmek dileğiyle!
"Sen o formayı ıslat, mücadele et, yeter ki iste!
Biz hep olduk arkanda, oluruz yine! Yenilsen bile!
Koy, koy Fenerbahçe taraftar için koy alayına. İnşallah!"
Bu arada şampiyonlar liginde ilginç işler yapmayı seven Liverpool, kolaylıkla tur atlayacağını düşündüğüm maçın başlarında beni yanıltsa da tur atlamayı bildi. Tottenham taraftarı olarak, "Kim koyarsa koysun, Allah razı olsun! Gooners'a koyana canım feda olsun" diyorum.
07 Nisan 2008
06 Nisan 2008
Köpeklerin kardeşliği havlayıncaya kadardır
Beyaz Sayfa
14 Şubat 2008’de “Beyaz Sayfa” ile yola çıkanlar renklerini belli etti. Futbolda barış ortamının sağlanması adına attığımız bütün adımlara rağmen ligin tamamlanmasına 6 hafta kalmışken Fenerbahçe-Kayserispor maçında 70 milyonun gözleri önünde emek hırsızlığı yapıldı. Neredeyse Süper Lig şampiyonu atandı.
Dileriz bu önceden yazılmış bir senaryonun ürünü değil, münferit bir hakem hatasıdır. Her ne kadar 14 Şubat 2008’den bugüne kadar yaşadıklarımız bunun böyle olmadığını düşündürse de biz buna inanmak istemiyoruz. Ligin bitmesine 6 hafta kaldığını tekrar hatırlatıyor ve Federasyonumuza sesleniyoruz. Özellikle Gözlemciler Kurulu ve Merkez Hakem Kurulu’nun uygulamaları, kurallara ve eşitlik ilkesine tereddüt düşürmektedir. Lütfen Türk futbolu adına gerekli önlemleri alınız, Ligin adaletini sağlayınız.
Bu sadece Galatasaray’ın değil, spor ahlakına, fair-play’a inananların seslenişidir.
Galatasaray Spor Kulübü
Beyaz Sayfa
14 Şubat 2008'de BEYAZ SAYFA ile yola çıkanlar, sayfaların birileri tarafından çok erken karartılmasına mani olamadılar.
Futbolda barış ortamının sağlanması adına attığımız bütün adımlara rağmen, ligin tamamlanmasına 6 hafta kalmışken, Fenerbahçe-Kayserispor maçında 70 milyonun gözleri önünde emek ve puan hırsızlığı yapıldı.
Neredeyse Süper Lig şampiyonu belirlendi.
Artık düşünmek istiyoruz ki; bu, önceden yazılmış bir senaryonun ürünü değil, bugünkü maçın hakeminin Büyükşehir Belediyespor-Beşiktaş maçında olduğu gibi takımlara göre değişen kişisel tercihleridir. Bu bağlamda, aynı hakemin Büyükşehir Belediyespor-Beşiktaş maçındaki tutum, davranış ve kararları ile bugünkü maçtaki kararlarının değerlendirmesini spor kamuoyunun takdirlerine bırakıyoruz.
Diğer taraftan, Lig şampiyonunun belirlenmesinde çok önemli bir maç olan Beşiktaş-Fenerbahçe maçında verilmeyen penaltı ile maçın skorunun etkilenmesi ve de bu yapılan hakem yanlışlarının her zaman Fenerbahçe lehine tezahür etmesi, hep tesadüften mi ibarettir.
Ligin bitmesine 6 hafta kaldığını tekrar hatırlatıyor ve federasyonumuza sesleniyoruz;
Özellikle Gözlemciler ve Temsilciler Kurulu ile MHK'nın uygulamaları eşitlik ilkesine gölge düşürmektedir.
Lütfen; Türk Futbolu adına gerekli önlemleri alınız. Ligin adaletini ve hakkaniyetini sağlayınız.
Bu sadece Beşiktaş'ın değil spor ahlakına ve dürüstlüğe inananların haklı seslenişidir.
Beşiktaş JK
Köpeklerin kardeşliği havlayıncaya kadardır!
İlk iki ifade arasında bir fark yok evet.
Tottenham haberleri
- Ramos Lennon'ı tutmak istiyor: Bir kaç kulüpten transfer teklifleri alan Lennon gelecek sezon takımda kalacak mı sorusuna Ramos, "Öyle umuyorum. Aaron çok kaliteli bir oyuncu ve bu takım için yapacağı şeyler var.
- Jewell Ghaly'i tutmaktan yana: Derby menejeri Paul Jewell, Tottenham'da şans bulamayan, bu yüzden de Derby'e kiralanan Ghaly'i gelecek sezon takımda görmek istediğini söyledi. Derby'nin küme düşme ihtimalinin olmasından ötürü, başka bir kulübe getmesini anlayşla karşılayacağını belirtti.
- Tottenham:1 Blackburn:1 Hakkında konuşmak istemediğim bir maç. Bu kadar kaliteli bir ekip bu maçı kazanmalıydı.
- Deniel Levy ki kendisi Tottenham'ın başkanı olur, transferde Arsenal modeli izleyeceklerini söyledi. Arsenal'in genç ve yetenekli oyuncuları ucuza alarak büyük işler yaptığını belirtti ve önemli olan ne kadar para harcadığınız değil, nasıl ve neye harcadığınızdır dedi. Bu açıklamalar Tottenham taraftarını kızdıracak gibi ama futbolun gerçeği bu. Arsenal büyük bir iş yapıyor.
Fenerbahçe:2 - Kayserispor:1
Spor basınımızda ve insanımızda hafif bir koyun psikolojisi var. Biri bir şey dediyse veya yağtıysa abartara onu devam ettiriyorlar. Hakem olayından bahsediyorum. Tamam penaltı penaltı değil, ama Fenerbahçe'ye şampiyonluğu getiren bir penaltı olma özelliği yoktur. Saçmalamanın luzumu yok. Fenerbahçe dediğiniz takım 2 sezondur yanılmıyorsam 4. penaltısını atıyor! Fenerbahçe hakemlerle bir yere gelmedi, hiç bir zaman da gelmez. Şimdi ligin ilk yarısındaki maçı hatırlayalım. Ne olmuştu? Edu atılmıştı... Neden? Ben de bilmiyorum. Bu gün aslan kesilen Anti-Fenerbahçeliler o zaman keyifle kahvelerini yudumluyorlardı değil mi? Yazık...
Anti Fenerbahçeli olmak Fenerbahçe'nin gölgesinde yaşamaktır. Fenerbahçe olmadan bir hiç olduğun halde Fenerbahçe'ye bok atmaktır. Çünkü senin sıfatın Anti-Fenerbahçe'dir. Fener olmadan ne olur halin? Yeri geliyor bu malum Anti grubu rakip takım taraftarıyla kol kola tezahürat yapıyor Fenerbahçe alehine. Net konuşuyorum: Zavallısınız!
Bunu görmekten bile aciz olan insanların, hakemle şampiyon oldunuz gibi yorumlarını kaale alıp burada cevapladığım için hepinizden özür dilerim. Maça dönmek gerekirse:
Fenerbahçe Chelsea ve Beşiktaş maçının yorgunluğunu atamamıştı henüz üstünden. Kolay değil Bir haftada üçüncü maçtı bu. Oyuncularda isteksizlik yoktu, özellikle maçın başında 3-4 tane gol pozisyonundan yararlanamadık. Daha sonra Kayseri oyunu dengeledi ve bir gol buldu. Bu dakikadan sonra kendi sahasının içine gömülen Kayserispor'u açmak kolay olmadı. Tek forvet olarak Kezman gömülü defansın arasında hiç bir şey yapmadı. Sahanın etkisiz elemanıydı. Daha sonra yerini Semih'e bıraktı. Semih daha ne kadar sonradan girip atar bilmiyorum ama böyle giderse efsane olacak.
Bu gün Sivas Beşiktaş'la, Gençlerbirliği de Galatasaray'la oynuyor. Düğüm çözülecek mi yoksa devam mı edecek göreceğiz.
Bu arada tribünlerin görüntüsü çok hoştu. Yaşlı teyzeler oğullarıyla, kızlarıyla, anneler babalar küçücük çocuklarıyla tribündeki yerini aldı.
05 Nisan 2008
Kimler Geldi Kimler Geçti #5
Baskül ailesinin 4 şişman bayanı, zayıf babası, tombul kedisi... Güven Pazarlama Adi Komandit LTD ŞTİ ve hem can dostu, hem can düşmanı kapıcı...
Her Şeyden Bir Parça #3
- Yazın gelmesi süper bir şey. Her ne kadar sıcaktan bunalacak olsam, hatta ve hatta o sıcakta döküm stajı yapacak olsam da yaz iyidir, gelsindir. Hatta "artık gel nerdeysen"dir.
- Mevsim değişikliklerinin insana yaptığı en güzel süpriz şudur bence: Örneğin yaz gelirken; geçen yazdan beri giyilmemiş kıyafetlerin cebinde bulunan para! Çok küçük meblağlar olsa da çok sevindirir. Hemen bakkala koşup bir buz parmak ile bu sevince sevinç katmak adettendir.
- Fırat'ın oyuncağı çıksın kampanyasına sonuna kadar katılıyorum. Çıksın da alalım, mıncıklayalım. Perde ile camın arasına koyalım, orası onun evi olsun. Hatta göbeğine bastırdığımızda "yeak yea" desin.
- Karikatürden bahsetmişken bu Umut Sarıkaya ne biçim bir adamdır yahu! Barda bildiği şarkı çalınca kitlenen adam figürüyle sıkıcı minibüs yolculuğuma renk, ahenk kattı. Teşekkürler... Allah Memo'ya akıl fikir versin. Kardeşim o şiirleri şarkıları nasıl yazıyorsun. Gül gül bir hal oluyoruz. "Teri emip meşin olan don d.şşağı kesiyor" daha güzel bir tasvir olamazdı heralde. Nerede geçtiğini merak edenler buyursun.
- Vizelerin bitmesi de çok güzel bir şey. Benim bitti ordan biliyorum. Hele ki hepsi iyi geçse daha da güzel bir şeydir heralde. Benimki geçmedi o yüzden bilmiyorum.
- Chelsea maçında Deivid'in attığı golden sonra televizyona sarıldım. O neydi Allah'ım? Bu arada kendi kalemize attığımız 3. gol oldu! Şaka gibi...
- Havalar ısındığı için artık "kondüsyoner eşliğinde takımdan ayrı düz koşu" yapma zamanı yaklaşıyor. Yoksa bu karnımdaki şişlik inmeyecek. Amaaan kaç kere geliyoruz dünyaya, boşver...
Türkiye'de haftanın maçları
TURKCELL Süper Ligi
05 Nisan 2008 Cumartesi
15:00 G.Birliği Oftaş - Kasımpaşa
19:00 Fenerbahçe - Kayserispor
06 Nisan 2008 Pazar
15:00 Bursaspor - V.Manisaspor
15:00 Büyükşehir Bld.Spor - Ankaraspor
15:00 Gaziantepspor - Ankaragücü
15:00 Ç.Rizespor - Konyaspor
15:00 Sivasspor - Beşiktaş
19:00 Gençlerbirliği - Galatasaray
Türkiye İkinci Ligi A Kategorisi
05 Nisan 2008 Cumartesi
14:00 Erciyesspor - Malatyaspor
06 Nisan 2008 Pazar
14:00 Antalyaspor - Boluspor
14:00 Diyarbakırspor - Giresunspor
14:00 Elazığspor - Karşıyaka
14:00 Ist.Spor Marmara A.S. - Kartalspor
14:00 Kocaelispor - Mardinspor
14:00 Orduspor - Gaziantep Bld.Spor
14:00 Samsunspor - Eskişehirspor
07 Nisan 2008 Pazartesi
19:00 Sakaryaspor - Altay
Almanya'da haftanın maçları
Almanya Bundesliga
05 Nisan 2008 Cumartesi
16:30 A.Bielefeld - Karlsruhe
16:30 E.Frankfurt - Nürnberg
16:30 Hertha Berlin - Werder Bremen
16:30 Schalke - Hansa Rostock
16:30 Stuttgart - Hamburg
16:30 Wolfsburg - Hannover
06 Nisan 2008 Pazar
18:00 B.Münih - Bochum
18:00 B.Dortmund - B.Leverkusen
İspanya'da haftanın maçları
İspanya La Liga
05 Nisan 2008 Cumartesi
21:00 Osasuna - Huelva
23:00 Mallorca - Real Madrid
06 Nisan 2008 Pazar
18:00 Atl. Madrid - Almeria
18:00 A.Bilbao - Espanyol
18:00 Levante - Valladolid
18:00 Murcia - Valencia
18:00 Santander - D.La Coruna
18:00 Zaragoza - R.Betis
20:00 Sevilla - Villarreal
22:00 Barcelona - Getafe
Karl Heinz Feldkamp dönemi bitti
Kalli istifa etti. Eminim bütün Galatasaraylılar bu habere sevinmiştir. Buyrunuz haber burada:
Duyuru: Karl-Heinz Feldkamp
Sezon başından bugüne Galatasaray Profesyonel Futbol Takımı’nın teknik direktörlük görevini sürdürmekte olan Karl-Heinz Feldkamp, yönetim ve teknik direktör arasındaki fikir ayrılıklarından dolayı istifa etmiştir.
Karl-Heinz Feldkamp’ın istifası Galatasaray Spor Kulübü yönetim kurulu tarafından kabul edilmiştir. Yönetim kurulumuz bu istifayı kabul ederken, teknik direktör yardımcısı Ahmet Akcan’ın da istifasını istemiştir. Yarın oynanacak olan Galatasaray-Gençlerbirliği karşılaşmasında Adnan Sezgin - Burak Dilmen – Nezih Ali Boloğlu ve Cevat Güler’den oluşan ekip görev yapacaktır
Bu sezonun sonuna kadar görev yapacak olan teknik heyet en kısa zamanda belirlenecek ve takımın başına getirilecektir.
Yönetim kurulumuz, bu gelişmenin takımımızı iki kupada şampiyonluk hedefinden geri çevirmeyeceği gibi, hedeflere daha sıkı sarılarak bir kenetlenme ve yeni bir motivasyon oluşturacağına yürekten inanmaktadır.
Karl-Heinz Feldkamp’a ve Ahmet Akcan’a kulübümüze bugüne kadarki katkılarından dolayı teşekkür eder ve başarılar dileriz.
Galatasaray Spor Kulübü
İtalya'da haftanın maçları
İtalya Serie A
05 Nisan 2008 Cumartesi
19:00 Roma - Genoa
21:30 Ac Milan - Cagliari
06 Nisan 2008 Pazar
16:00 Atalanta - İnter
16:00 Catania - Napoli
16:00 Fiorentina - Reggina
16:00 Parma - Lazio
16:00 Sampdoria - Livorno
16:00 Siena - Udinese
16:00 Torino - Empoli
21:30 Palermo - Juventus