20 Ağustos 2009
19 Ağustos 2009
15 Ağustos 2009
2009/2010 sezonu Tottenham Forma Numaraları
Forma numarası - İsim - Formanın arkasında yazacak olan isim şeklinde sıralanmış. Resimdeki ise Gary Lineker'in giydiği forma. Keşke hep böyle kalsaydı formalar.
1 Heurelho Da Silva Gomes - GOMES
2 Alan Hutton - HUTTON
3 Gareth Bale - BALE
5 David Bentley - BENTLEY
6 Tom Huddlestone - HUDDLESTONE
7 Aaron Lennon - LENNON
8 Jermaine Jenas - JENAS
9 Roman Pavlyuchenko - PAVLYUCHENKO
10 Robbie Keane - KEANE
12 Wilson Palacios - PALACIOS
14 Luka Modrić - MODRIĆ
15 Peter Crouch - CROUCH
16 Kyle Naughton - NAUGHTON
17 Giovani Dos Santos - GIOVANI
18 Jermain Defoe - DEFOE
19 Sebastien Bassong - BASSONG
20 Michael Dawson - DAWSON
21 Pascal Chimbonda - CHIMBONDA
22 Vedran Ćorluka - ĆORLUKA
23 Carlo Cudicini - CUDICINI
24 Jamie O'Hara - O'HARA
25 Danny Rose - ROSE
26 Ledley King - KING
28 Kevin Prince Boateng - BOATENG
29 Jake Livermore - LIVERMORE
30 Dorian Dervite - DERVITE
32 Benoit Assou-Ekotto - ASSOU-EKOTTO
39 Jonathan Woodgate - WOODGATE
Tottenham vs. Liverpool
Sezon açılıyor nihayet. İlk hafta rakip zorlu ama Liverpool ile karşılaşmak için bence iyi bir zaman. Maçtan biraz bahsedelim.
16 Ağustos 2009'da yani pazar günü Türkiye saati ile 18:00'da başlayacak.
Maçın hakemi Phil Dowd. Geçen sezon 29 maçta 92 sarı kart, 6 kırmızı kart göstermiş. Geçen sezon Tottenham 56 sarı, 5 kırmızı kart, Liverpool ise 50 sarı kart görüp hiç kırmızı kart görmemiş.
Geçen sezon White Hart Lane'deki maçı Tottenham 2-1 aldı, deplasmanda 3-1 mağlup oldu. Kendi sahasındaki maçta Liverpool 3. dakikada Kuyt'ın güzel golüyle öne geçse de, 70'de Carragher'ın kendi kalesine attığı golle eşitliği sağlayan Tottenham, Pavlyuchenko'nun 90'da attığı golle maçı kazandı. Şunu söylemek lazım ki Liverpool maç boyunca üstün olan taraftı. Maçın ufak bir özetini izlemek isteyenler şuraya bir baksın. Deplasmandaki maçtaysa, bir önceki maçtaki Carragher'ın hediyesine Hutton cevap verdi. 31. dakikada Torres'le öne geçti Liverpool. Ardından Hutton'ın kendi kalesine attığı golle 2-0 oldu skor. Robbie Keane, ki ilk maçta Tottenham'a karşı oynamış daha sonra Tottenham'a geri dönmüştü hatırlayacaksınız, 77. dakikada skoru 2-1 yapsa da Tottenham Benayoun'un 81. dakikadaki golüne engel olamadı ve maç 3-1 Liverpool lehine sonuçlandı. Bu maçın özeti de şurada bir yerde. Maçla ilgili diğer önemli anlar ise, Sami Hyypia'ya için yapılan koreografi, Robbie Keane'in gol atınca sevinmemesi ve Liverpool taraftarının Keano'yu alkışlamasıydı.
Tottenham'da geçen sezondan cezalı kimse yok. Jenas'ın sakatlığından dolayı oynayıp oynamayacağı belli değil. King'in de her zamanki gibi sakatlığı var ama oynayabilecek gibi görünüyor. Wootgate ameliyat olduğu için henüz oynayabilecek durumda değil. Gareth Bale'in dizinden bir sakatlığı var. Onun yerine Assou-Ekotto'yu izleyeceğiz ki bu kötü haber. Aşil tendonundan sakat olan Dawson'da bu maçta görev alamayacak ki bu iyi haber. Yeni transfer Bassong oynayacak defansta.
Liverpool'da da aynı şekilde geçen sezondan cezası kalan kimse bulunmuyor. Steven Gerrard, Carragher, Skrtel'in sakatlıkları var. Oynayıp oynamayacakları maç saatinde belli olacak. Agger, Aquilani ve Aurelio kesin olarak forma giyemeyecek. İki takımın da defansif anlamda sıkıntıları var. Forvetler gününde olursa şen şakrak bir maç izletebilirler bize.
Eski ve yeni Tottenhamlı, eski Liverpoollu Peter Crouch; Harry Redknapp'in şans vermesi halinde Liverpool'a karşı forma giyebilecek. Liverpool formasıyla 85 maçta 22 gol kaydetmişti. Eski bir Tottenham oyuncusu olmasına rağmen henüz Tottenham adına attığı resmi bir golü yok. Genellikle kiralık olarak geçirmiş Londra'daki yıllarını. Aynı durumda olan bir diğer oyuncu da Robbie Keane. Eski ve yeni Tottenhamlı, eski Liverpoollu...
Tottenham kırmızılarla karşılaştığı son 10 lig maçında sadece bir kez kazanabildi. O da az önce bahsettiğim White Hart Lane'deki 2-1 biten karşılaşmaydı. Fakat aynı zamanda geçen sene Lig kupasında Tottenham 4-2'lik bir galibiyet aldı. 38. dakikada Pavlyuchenko'nun attığı golle öne geçtikten 4 dakika sonra Campbell farkı ikiye çıkardı. 45. dakikada Campbell bir tane daha sallayınca skor 3-0 oldu. Kim bu Campbell derseniz, geçen sezon Berbatov'a karşılık Manchester United'dan kiralık olarak gelen genç bir forvet. Yanılmıyorsam bu sezon Hull City'nin başarısı için ter dökecek. Liverpool 49'da Plessis'le skoru 3-1'e getirse de Pavlyuchenko'nun 52. dakikadaki golüne engel olamadılar. 63'de Hyypia skoru belirledi. Buyrun buradan yakın.
Tottenham 11 maçtır kendi sahasında kaybetmiyor. Bu 11 maçın son 6'sını da kazandı. En son 30 Kasımda Everton'a 1-0 kaybetmişti.
Geçen sezona tarihinin en kötü başlangıcını yapmıştı Tottenham. Sekiz maçta sadece iki puan topladıktan sonra Harry Redknapp göreve geldi. Onunla birlikte çıkılan 30 karşılaşmada 49 puan toplayarak ligi 8. bitirdi. Son haftalarda UEFA'ya kalma şansı da oldu ama 8.'likle yetinmek zorunda kaldı.
Tottenham'da Liverpool'a karşı son hat-trick yapan isim Jimmy Greaves'ti. Sene taa 1963. 4 gol atmış kendisi o maç ve Tottenham 7-2 kazanmış. Güzel günlermiş...
Liverpool son 11 lig maçının birinde berabere kaldı, geriye kalan 10 maçı kazandı. Geçen sezon 77 gol attı ki 1990/1991'den beri ulaştıkları en yüksek rakam buydu.
Gelelim çok enteresan bir istatistiğe. Jamie Carragher 11 yıllık Liverpool kariyerinde sadece 3 gol atma başarısı göstermiş. İlginç olan bu değil, ilginç olan Tottenham maçlarında ikisi White Hart Lane'de olmak üzere kendi kalesine 3 gol atması. Seviyoruz seni Carragher.
Geçen sezon Tottenham adına en çok gol atan isim Darren Bent'di. 12'si ligde olmak üzere 17 gol kaydetti. Şimdi kadroda bulunmuyor. Onu takip eden 5'i ligde olmak üzere 14 gol atan Pavlyuchenko. Liverpool'da ise Gerrard 16'sı ligde olmak üzere 24 gol, Torres ise 14'ü ligde olmak üzere 17 gol kaydetti.
Benitez Liverpool'daki kariyerine 5 sene önce bir Tottenham maçıyla başladı. Maç Londra'da oynandı ve 1-1 berabere bitti. Liverpool Cisse ile 1-0 öne geçse de, şimdi de Tottenham kadrosunda bulundan Jermaine Defoe skoru eşitledi.
Liverpool Premier Lig tarihinde sadece 2 açılış maçını kaybetti. Bunlardan biri 1992'deki Notthingham Forest maçı, diğeri de 2003'teki Chelsea karşılaşmasıydı.
Kırmızılar 2003'ten beri sezonun ilk maçını kendi sahasında oynamıyor. Toplamda 12 kere deplasmanda oynamışlar ilk maçı. Gel gelelim bu konuda rekor 13 maçla Tottenham'da. Bu maçla eşitlenecek. Önümüzdeki sezon biri rekoru ele geçirecektir.
Tottenham son 12 açılış maçının sadece ikisini kazanmış. İyiymiş...
Torres Tottenham'a karşı oynadığı 3 maçta da gol atmış. Severim Torres'i ama yapma canım, yapma güzel evladım. Başka takım mı yok allasen? Torres demişken 2013'e kadar süren yeni bir sözleşmeye imza attığını da belirtelim.
Liverpool geçen sezon deplasmanlarda 36 gol atmış. Gel gelelim Tottenham geçen sene kendi evinde sadece 10 gol yemiş ki Tottenham tarihinin rekorlarından biri. Geçen seneki kötü performansa rağmen içeride iyi bir performans gösterdiler.
Resimde Tottenham'ın forvet ikilisini Defoe-Crouch olarak gösterse de, ben Redknapp'in maça Keane-Crouch ikisiyle başlayacağını düşünüyorum. Ayrıca resimde Bold olarak yazılmamış isimler oynaması kesin olmayanlar.
Transferlere değinecek olursak;
Liverpool:
IN: Glen Johnson (Portsmouth, undisclosed), Chris Mavinga (Paris St Germain, undisclosed), Alberto Aquilani (Roma, undisclosed)
OUT: Paul Anderson (Nottingham Forest, £250,000), Alvaro Arbeloa (Real Madrid, undisclosed), Xabi Alonso (Real Madrid, undisclosed)
Tottenham:
IN: Kyle Naughton (Sheffield United, undisclosed), Kyle Walker (Sheffield United, undisclosed), Peter Crouch (Portsmouth, undisclosed), Sebastien Bassong (Newcastle United, undisclosed)
OUT: Ricardo Rocha (released), Danny Hutchins (Yeovil Town, undisclosed), Didier Zokora (Sevilla, undisclosed), Darren Bent (Sunderland, rising up to £16.5m), Kyle Walker (Sheffield United, loan back)
Şimdilik bu kadar. Umarım Tottenham lige iyi bir başlangıç yapar da, keyifli bir pazar günü geçiririm.
14 Ağustos 2009
Komik şeyler sizi
Yönetim bilet fiyatları konusunda açıklama yapmış. Bir de başlığı büyük harflerle atmışlar. Kızmış beyefendiler. Neymiş, bilet fiyatlarına zam azmış da bir şeyler... Yahu Allah'tan korkun be! Boş tribünlere oynamaktan bıkmadınız mı? Bize kalan şu kadardı da, bu kadara çıktı. 6 lira zam yaptık demeye getirmişler. Birader 55 lira bilet fiyatı bu ülke şartlarında adamı ayakta götürmektir. Nedir sizin amacınız?
Bu seneki manzarayı şimdiden söyliyim: Migros tribünü derbi maçlar dışında bomboş. Önemsiz maçlarda da kombine sahipleri dışında kimse olmayacak tribünde. Yönetim bu paragöz zihniyetten kurtulmadığı sürece bu hep böyle olacak.
'Bize gelişi 3 lira!' tarzı açıklamalarla taraftarı uyutmaya çalışın siz. Artık mide bulandırmaya başladınız.
Tottenham 2009/2010
İki gün sonra sezonu açıyor Tottenham. Hem de dişli bir rakibe karşı. Liverpool ile Manchester United'la yaşadığımız sorunu yaşamıyoruz ama sonuçta Liverpool ilk 4'ün favorileri arasında. Her zaman olduğu gibi... Maç White Hart Lane'de.
Maçı değil de genel olarak Tottenham'dan bahsetmek gerekirse; transfer döneminde, neredeyse her transfer döneminde olduğu gibi, yine forvet aldık. Takımın defansının ortası felç. Ledley King ve Jonathan Wootgate sakat, Michael Dawson futbolcu değil. Bu bölgeye Newcastle United'tan Bassong transfer edildi. Bassong'un Magpies'den kalma bir cezası vardı. İlk maçta oynayamayacak diye düşünülüyordu ama ne olduğunu anlamayamasam da ilk maçta oynayabileceği açıklandı. İyi de oldu. Sebastien benim için kapalı bir kutu. Siyah beyazlıların maçlarını izledim daha önce ama dikkatimi çekmemiş. Tanıyan, bilen arkadaşlar varsa bi' yorum ışıldatıversinler.
Beklerde ise o kadar sıkıntı yok. Sol tarafta Gareth Bale ve Assou-Ekotto ikilisini izleyeceğiz. Bale demişken Milan bu kepçe arkadaş için teklif yapmaya hazırlanıyormuş. Harry Redknapp'in gözde oyuncularından biri değil. Hatta her fırsatta Ekotto'yu oynatmayı yeğliyor ki Ekotto'yu beğenmediğimi daha önce defalarca söyledim. Bence kalması lazım. Sağ tarafta ise Corluka, Alan Hutton ve Pascal Chimbonda var. Corluka formda olduğu sürece Hutton ve Chimbo'nun ondan formayı kapması zor gözüküyor. Öncelikli olarak Corluka'nın alternatifi Pascal'dır tabi. Eğer Vedran defansın ortasında değerlendirilirse o zaman işler değişebilir tabi.
Orta sahanın ortasında Palacios-Jenas-Huddlestone-O'Hara 4'lüsünden ikisini izleyeceğiz. Gençler de var tabii ki ama yetenekli oldukları halde fazla şans bulabileceklerini sanmıyorum. Bildiğim kadarıyla Jenas'ın taliplileri var. Bir ara Mourinho da onu takip ettiğini açıklamıştı ama pek bi gelişme olmadı. Bu sefer Premier Lig'den bir kaç kulüp ilgileniyormuş. Satılacağını sanmıyorum ama belli de olmaz. Harry Redknapp hazırlık maçlarında Huddlestone'ı defans olarak oynatmayı denedi. "1.88 boyu ve güçlü fiziğiyle o bölgede fiziksel olarak bir sorun yaşamaz lakin, eğer sık olarak bu mevkide oynarsa yapacağı hatalarla takımını birkaç maçta yakabilir. Daha önce bu tip örnekleri görmüştük. Eğer 'orda da oynayabilsin, lazım olursa defansta oynatırız.' deniliyorsa güzel bir düşünce." demiştim sözlükte. Hala da bu düşüncemin arkasındayım. Genel olarak orta sahanın ortasında Jenas-Palacios ikilisi oynayacaktır. Hazırlık maçlarında Robbie Keane'i o bölgede denemek gibi fantastik bir düşünceye kapılmıştı Harry. Bir maçlık bir şeydi, vazgeçti. İyi yaptı iyi... Bu arada orta sahanın ortası için düşünülen bir isim daha var ama henüz teklif yapılmamış Redknapp'in söylediğine göre. O isim de Sissokko. Daha sonraki postta geleceğiz bu konuya. Bir de Adel Taarabt var, genç Fransız. Onun da artık yavaş yavaş şans bulması gerekiyor. Kaliteli bir futbolcu.
Sağ kanatta geçen sezon olağanüstü bir performans gösteren Aaron Lennon var. Bu sezon kaldığı yerden devam ederse Bentley'e yedek kulübesinde daha çok maç izletir. Bentley demişken geçtiğimiz günlerde alkollü araba kullanırken kaza yaptı. Hocasını kızdırdı bu hareketiyle. Resmi siteden bir açıklama yapmış:
"I should like to apologise to my club and the supporters for my actions which led to my car accident last night and my subsequent charge. It was wholly unacceptable and I fully appreciate that as a professional footballer I have a duty to behave in a reputable and responsible manner. I am thankful that nobody was injured in the accident. This has been a wake-up call for me both personally and professionally. "
Ben severim Bentley'i. Bir yedek için pahalı bir oyuncu olsa da takımda kalmasını isterim. Kimsenin zarar görmemiş olması sevindirici. Devam edelim... Sağ kanat için bir diğer alternatif de geçen sezonu kiralık olarak geçiren Giovani Dos Santos. Tam mevkisi sağ kanat olmasa da Tottenham'ın dizilişinde kendine kanatlarda şans bulabilir. Bu transfer döneminde ismi çokça anıldı. Hatta bir dönem Beşiktaş'a gideceği de söylendi ama Tottenham taraftarı onu adam gibi izlemeden yollamak istemiyor. Bu sezon şansını iyi kullanması lazım. Sol kanat Tottenham'ın her zaman kanayan yarası oldu. Modric'i izleyeceğiz orda ki, ondan bir kanat oyuncusu performansı beklenmesinin yanlış olduğunu düşünüyorum hala. İyi topçudur o ayrı. Yedeği ise Danny Rose olacak gibi görünüyor. Yazın milli takım açısından önemli işlere imza attı ama finalde elendiler. Bir diğer alternatif O'Hara. Bence hep üçüncü alternatif olarak kalsın oralarda bir yerde. Böylesi daha güzel.
Gelelim forvet hattına. Redknapp eski öğrencilerini takıma katmaya devam ediyor. Son olarak Crouch'u kattı Tottenham'a. Darren Bent twitter'daki açıklamalarının da yardımıyla takımdan ayrıldı. Forvet hattı şimdilik, Pavlyuchenko-Defoe-Robbie Keane-Crouch'tan oluşuyor. Tabii ki rotasyon olacaktır fakat esas ikiliden birinin Jermaine Defoe olacağından eminim. Milli takımla gösterdiği başarılı performans da bunu kanıtlıyor. Yanında da Keane Crouch ikilisinden biri oynar. Pavlyuchenko'ya forma şimdilik yedek kulübesinden daha uzakta görünüyor.
Kaleden bahsetmeyi unutmuşum ama aslında söylenecek çok fazla bir şey yok. Genellikle Gomes koruyacaktır kaleyi. Cudicini ise zaman zaman şans bulacaktır. Üçüncü kaleci olarak Ben Alnwick Rezerv takımla maçlara çıkacaktır.
Tottenham geçen sezondan daha iyi bir başlangıç yaparsa lige ilk 6'ya girme şansı yüksek. Bazen işler istenildiği gibi gitmiyor. Umarım başarılı bir sezon geçiririz. Vira Bismillah...
03 Ağustos 2009
Olimpiyat'tan izlenimler
Saat akşam 11 suları. Alkol alınmış pek bi' güzel. Konu dönüp dolaşıp futbola geliyor haliyle. 'Yarın da Süper Kupa'yı alıyoruz' diyorum. Başlıyoruz yeni transferlerden tut, Daum'a, ordan bırak taktiğe, Beşiktaş'a kadar konuşuyoruz. Sonra gaipten bir ses duyuldu: 'Sahi lan niye maça gitmiyoruz?'
Bu soruyla karar veriyoruz maça gitmeye. Ertesi gün 2.5 sularında biletleri almak için stadımızın önünde buluşuyoruz. Maça pek fazla ilgi olmayacağı orada belli oluyor zaten. Ne bir sıra var ne bir şey. Tabii ki bunun tek sebebi maçın Olimpiyat Stadı'nda olması. Neyse buna daha sonra değineceğiz. Bileti aldıp bir şeyler yedikten sonra İETT'nin maça özel olarak kaldırdığı otobüslere doğru ilerliyoruz. Şoför amcamız kelle başı 10 kağıt aldıktan sonra bizi olay mahalline götürmek üzere hareket ediyor.
Oldukça keyifli bir yolculuk yaşadım kendi adıma. Bir ton geyik dönünce otobüste yolun o kadar uzun olduğunu unuttuk. Zaten her taraftar otobüsünde olduğu gibi marşlar, sataşmalar vs. olunca güzel güzel gittik. Şunu öğrendim ki İETT otobüsleri stada kadar götürmüyormuş. Bir ton toz toprağın ortasında bizi yürümemiz için indirdi. Ülkemizde böyle bir şey var. Bir insan bir tesis yapmadan, hele ki bu kadar büyük bir tesis yapmadan önce yolunu, suyunu vs. götürür, götürmeli. Birde ise tam tersi. Önce tesis sonra yol. Stat yapılalı bu kadar olmasına ve bir efsanevi şampiyonlar ligi finali görmesine rağmen hala bu eksiklerin olması komik, başka bir şey değil.
Stada girişte şöyle bir üstünkörün arandıktan sonra içeri girdik. Bu arada şunu da söylemek lazım, içeri sokulmak istenen pankartların hepsi açtırılıp 3 kişi tarafından kontrol edildi. Hayır bir kişi anlayamıyor mu? 3 kişi bir adam mı ediyor, yoksa pankart kontrol komisyonu gibi bir şey mi oluşturdular ayak üstü. Adamlar baya sergide tablo yorumlar gibi pankart yorumluyordu. İlginç tabi.
Stat büyük. Bir hayli büyük. En üst tarafının sahaya yakın kısmında yükseklik korkusu olanlar bir ihtimal zor dakikalar geçirebilirler. Rüzgar esen kısımlardaki kale arkası tribünlerinin, stadın geri kalanına göre, neredeyse hemzemin olması, rüzgarın etkisinin fazla hissedilmesine yol açıyor. Devlet buna bi' şey yapmalı.
İki takımın da seyircileri hemen hemen eşit sayıda gibi geldi bana. Yanılıyor olabilirim çünkü Beşiktaş tarafını tam olarak görebilsem de, bizim seyircilerin hepsini göremedim. Biraz varsayımlar üzerine konuşuyorum. İki tarafta belli dakikalar dışında birbirine üstünlük kuramadı. Beşiktaş'ın arka arkaya 768404 (küsüratlı rakam vereyim de salladığım anlaşılmasın) kere 3'lü çekmesi "eeahh eytere bea!" dedirtti.
Maç başladığında bir Fenerbahçe - Beşiktaş derbisi klasiği olarak Beşiktaş maça baskılı başladı ama sonradan direnci kırıldı. İlk yarıda sağ kanatta Yusuf iyi işler yaptı. Bunda Andre Dos Santos'un hücumlardan sonra mevkisine çok geç dönmesinin büyük etkisi var. Sol kanadın defansif yükünü Vederson'un omuzlarına yıktı. Vederson demişken kötü bir oyun oynamadı ama Roberto Carlos dün oynayabilseydi çok daha etkili olurdu. Bir kaç pozisyonda gözüm Carlos'u feci şekilde aradı.
Güiza takımın oyun tarzına alışmış bir görüntü sergiledi. Rakip defansı sık sık rahatsız etti. Emre ise maçın gizli kahramanlarındandı. Çok koştu ve mücadele etti. İkinci yarıda oyundan düşünce, yerine Selçuk, hem takımın duran toplardaki etkinliğini arttırmak için, hem de taze kan olarak oyuna girdi. Mustafa Denizli'nin Yusuf'u çıkarması bence hataydı. Dediğim gibi alışık olmadığı bir mevkide oynamasına rağmen Vederson'a zor anlar yaşattı.
Şu yaptığımız basit pas hatalarına bir çözüm bulmamız lazım. Topu direk rakibe atmalar, rakibe çarptırmalar falan... Onun dışında hücumda daha geniş bir diziliş sergilememiz gerekiyor sanırım. Rakibin kolayca pres yapabileceği, tekniği zayıf oyuncuların zorlanacağı dar bir diziliş sergiliyoruz. Penaltı pozisyonunu sahaya bir hayli uzak olduğum için net olarak göremedim. Penaltı diyenler çoğunlukta takip ettiğim kadarıyla. Bir başka tartışmalı pozisyon Güiza'nın ceza sahası dışında yerde kaldığı pozisyondu ki bence fauldü. Beşiktaş'ın da maçın başında bir pozisyonu vardı sanırım, onu göremedim.
Bu arada statta karşılaştığım bir şeyi de anlatmak istiyorum. Mağlumunuz Fenerbahçe taraftarında köklü bir değişiklik var. Eskiden, erken giden istediği yere otururdu. Bence en güzeli de böyleydi ama artık taraftar biletinde yazan koltuğa oturmak istiyor. Bu yüzden tartışmalar oldu. Oturan kalkmak istemiyor, oturmak isteyen vazgeçmiyor. Bu durumda kimin devreye girmesi gerekir? Tabii ki stat görevlilerinin. Ama arkadaşlar bu konuda aciz kalıyor. Biletinde yazan yere oturmak isteyen taraftarın söylediği "Boşuna para alıyorsunuz!" sözü beni biraz düşündürdü. Hakikaten dikkat ettim de bu adamlar maç boyunca hiçbir şey yapmadı.
Maç bitti, kupayı kaldırdık. Çıkışa doğru hareketlendik. Bu kadar büyük bir stada, bu kadar dar koridorları layık gören mühendise/mimara, o mühendise/mimara iş veren, önerilerini kabul eden kişilere bir tutam selam söyledikten sonra güç bela dışarı çıktık. İETT otobüslerine ulaşmak için baya bir yol kat ettik. Stada gelirken 10 lira olduğunu öğrendiğimiz otobüsler, dönüşte ne hikmetse ücretsizdi.
Şoför arkadaşın yolu bilmemesi ise apayrı bir bombaydı. Arkaya 'yolu bilen var mı lan?' diye bağırdıktan sonra herkesin yüzündeki 'boku yedik' bakışı görülmeye değerdi. Neyse ki bilen bir arkadaş yolu tarif etti de, sağ salim gidebildik. Tabii arada yanlış yollara da girdik ama o kadar olur. Bununla kurtardığımıza sevindik de diyebiliriz. Olimpiyat stadının ne kadar uzak olduğunu dönüşte anladım. Git git bitmedi. Hele bir arkadaş içini dışına çıkarınca hiç bitmedi. Otobüs sıcak, koku, kapıları açmayan, yol bilmeyen bir şoför... Taraftarın burasına (buranın neresi olduğunu söylememe gerek yok sanırım) kadar gelince bir isyan gibi; "Burası çok sıcak, hayatımız s.kildi" tezahüratı koptu geldi.
Sonuç olarak kupayı aldık, ezeli rakiplerimizden birini yendik. Hoş anılar olarak kalacaktır elbette ama şunu da söylemekte fayda var:
Olimpiyat liman ben bir gemi,
Bir daha gidersem...
Gerçi büyük konuşmamak lazım. :)